|
MASALLI DÜŞÜNCELER[i]
Çocukluğumda yalnız benim için masal anlatıldığını
anımsamıyorum, ama ortaya anlatılmış çok masal dinlemişimdir. Çevremde, yetişkin
kişiler, kışın pastal yapmak yazın da tütün dizmek gibi tekdüze, sıkıcı
işlerle uğraşırlarken aralarında masal da anlatırlardı. Masal onlar için bir
çeşit emek uyaranıydı, üretimlerine yardımcı bir eğlenceydi (Kuşkusuz,
çığırdıkları türküler de öyleydi.) Parça veya birim başına ücret aldıkları
için emeklerini üretken kılmak zorundaydılar. Belirli üretim koşullarında masalın
bir işlevi de bu olmalı. Böyle koşullarda masalın yerini günümüzde radyo, teyp
almıştır. Dolayısıyla masal andığım işlevi bakımından ölmüş sayılabilir.
Masal halkın (emekleriyle geçinmek zorunda olanların) çeşitli özlemlerini,
dileklerini dile getirir. Sınıf atlama özlemi masalda en kaba ve keskin biçimiyle
sergilenir. Örneğin Keloğlan padişahın kızıyla evlenip tahta çıkar (padişah
olur) da vezir, muhafız kumandanı, zengin tacir vb. olmaz. Böyle ikincil kişilere
masalda pek yer de yoktur. Toplumsal sınıfların pek keskin biçimde (kullar,
köleler-efendiler) ayrıldığı bir toplumda sınıf atlama özleminin böyle
biçimlendirilmesi doğaldır.
Masalda her sorun kurulu düzen içinde çözülür. Örneğin padişah değişir,
kötüler cezalarını bulur, ama düzen olduğu gibi kalır. Çok eski, sözlü,
yaratıcısı belirsiz bir halk edebiyatı ürünü anlamında masal, devrimci değildir,
olamazdı da; çünkü doğduğu toplumda nesnel devrimlik koşullar yoktur. Her türlü
kurtuluş ve kavuşma umudu, ister istemez, yaşanan somut toplumsal koşullar içinde
dile getirilir. Masal bu yüzden uzlaşmacıdır. Masalın doğduğu koşullarda doğrudan
politika bile yapılamadığı içindir ki masal olayları belirisiz bir zamanda, belirsiz
bir ülkede geçer.
Masalda birey çok önemliymiş gibi görünür. Masal kahramanı, sorunları tek başına
çözer. Bana kırkayağı düşündüren Kırk Haramiler bile sanki bir bireydir.
Yanıltıcı bir görünüştür bu. Masal insanların bireyleşmediği toplumsal
koşullarda doğmuştur. Masal kahramanları (padişah, küçük oğlu veya kızı,
Keloğlan, vb.) birer simgedir. Bu onların genelde değişmeyen davranışlarından da
bellidir. Keloğlan'ın kelliği veya başına geçirdiği işkembe bile, padişah
kılığı karşısında halk kılığının simgesidir. Kahramanın aştığı engeller
(devler, ejderhalar öldürmek, olmayacak tuzaklardan kurtulmak) başa çıkılmaz
toplumsal-ekonomik koşulların simgeleridir. (Masal yazarak politika yapan yazarlarımız
masalın bu simgeselliğinden yararlanıyorlar.)
Masal mutlu biter. Bunda şaşılacak yan yoktur. Mutsuzluğun (her türlü yoksulluğun,
yoksunluğun ve acının) en somut biçimde yaşandığı bir toplumda mutsuz biten masal,
mutsuzluğu yalnızca anmaktır. Dinleyene vereceği hiçbir şey yoktur. Dinleyeni olmaz.
Dolayısıyla tümüyle gereksiz ve anlamsızdır. Nitekim örneği de pek görülmez.
Oysa mutlu biten masal öyle değildir; çünkü en azından umut aşılar veya bir umudu
diri tutar; bir bakıma, yaşamı katlanılır kılmaya yöneliktir. Aşılmaz
toplumsal-ekonomik engeller karşısında halkın, bilinçsizce bile olsa, ruhunu
kurtarmak için başvurduğu yollardan biridir masal. Tarihsel koşulları içinde
düşünülürse masal bugünkü anlamda uyuşturucu, beyin yıkayıcı birtakım
yayınlar gibi değildir. Ancak, günümüzde o yayınların amaçlarına uygun
kullanılır olmuştur ve biçimsel yanıyla buna elverişlidir.
Masal halk içindeki çelişkileri, insan-doğa çelişkilerini de dile getirir. Böyle
örneklerde simgesellikten uzaklaşır; çünkü halk içindeki çelişkileri ele alınca
bir çeşit özeleştiri olur; insan-doğa çelişkilerini ele alınca sınıflarüstü,
ortak ve sonrasız çelişkilerle ilgilidir.
Masalın teması zamanla ve anlatan kişilere bağlı olarak daralıp genişleyebilir,
kurgusu aksayabilir veya gelişebilir. Onun içindir ki yazıya geçirilmiş veya banda
alınmış masal, toplumsal bir olgunun belirli bir andaki çok özel bir beliriminin
saptanmışından başka bir şey değildir. Bu belirlenim hem nesnel hem de özneldir.
Böyle bir masal bir de yazılırsa, araya yazar da girdiği için öznelliği artar.
Günümüzde bu öznelleşme masal temasının tümüyle değişmesine, örneğin hınç
almayı destekleyip alkışlayan bir masalın, hınç almayı yeren bir masala dönmesine
bile varabiliyor. Masalın ideolojik ve politik amaçlarla kullanılmasının sonucudur
bu. Bilimsellikle ilişkisi yoktur. Anlatan gibi yazan da masala çok şey katabilir. Bu,
masal geleneğine aykırı değildir, yanlış da değildir. Ancak, masalın özüne
dokunmak, hele onu tersine çevirmek, hoş görülemez. 
i Ragıp Gelencik,
"Masallı Düşünceler", Değintiler, Evrensel Kültür (dergi), sayı
81, Eylül 1998, s. 53-54.
Evrensel Kültür'ün anılan sayısında, iki "değinti" yer alıyor; buraya
aktardığımız ikincisi. Öncekini ("Özelleştirme Neden Yağma Değildir")
okumak için buraya tıklayınız.
|
|