Kitapları | Alıntılar

GÜNEŞ-DİL TEORİSİ ÜSTÜNE[i]

Güneş-Dil Teorisinin doğruluğuna inanmış tek kişi tanımıyorum. Tanıklar ve belgeler gösteriyor ki bu teori ülkemizin ideolojik ve politik gündemindeyken ona inanmış veya öyle görünmüş kişiler epeyce idi. Atatürk'ün sağlığında bu teoriyi canla başla savunmuşların kimileri, daha sonra onun uyduruk olduğunu, ama bu işte kendi payları bulunmadığını yazmışlardır.
Kimilerine göre Güneş-Dil Teorisi Dr. Phil. Orient H. F. Kvergitch'in malıdır. Kimilerine göre ise Atatürk, Kvergitch'in La Psychologie de quelques éléments des langues turques (Türk Dillerindeki Birtakım Öğelerin Psikolojisi) adlı basılmamış yapıtından özellikle esinlenip Güneş-Dil Teorisinin ana çizgilerini saptamıştır. Bu yapıt TDK kitaplığında ve arşivinde yoktur.[1] Ahmet Cevat Emre ile Agop Dilaçar ellerinde bu yapıtın kopyası bulunduğunu yazmışlardır.[2] O kopyaların nerede olduğunu bilene rastlamadım.
12 Eylül 1980'den hemen sonra TDK'ye karşı bir kampanya başlatılıp Güneş-Dil Teorisi yeniden gündeme getirildi. O günlerde teoriyi aracısız ve ayrıntılı öğrenme gereğini duyup epey belge taradım. Kvergitch'in anılan yapıtını bulabilseydim, o belgeleri hiç beklemeden değerlendirecektim. Ömer Asım Aksoy anılarını Cumhuriyet'te, TDK'de 42 Yıl adı altında yayımlamaya başlayıp Güneş-Dil Teorisinin adını şöyle bir anıvermekle yetinince, derlediğim belgeleri anımsadım. Onların kimilerini belirli sınırlar içinde değerlendirmek bana ilginç göründü.
Ulusal dilimiz nasıl geliştirilmeli? Bu konudaki polemiklerde, adı anılınca, Güneş-Dil Teorisinin kendisinden çok amacı veya amaçları üzerinde durulur, yeni hiçbir şey söylenmeyip söylenmişler yinelenir. Bu teorinin amacıyla ilgili birinci görüşü Falih Rıfkı Atay şöyle dile getirir: "Güneş-Dil Teorisi üstünde durmak istemiyorum. Ben bu teoriye hiçbir zaman inanmamıştım. Atatürk'ün maksadı birçok yabancı kelimelerin Türkçe olduğunu isbat ederek, Türk lûgatını dünyanın en zengin olanlarından biri haline getirmekti."[3] "Güneş-Dil Teorisini, Dil Kurumu onun ölümünden sonra hiç ağzına almamıştır. Acaba niçin?
"Bilindiği gibi bu teorinin ortaya atılış gayesi, tehlikeli bir hal almış olan 'tasfiyecilik, uydurmacılık ve özleştirmecilik' akımını durdurmak ve 'Türk Milletinin anladığı her kelime Türkçedir' prensibini kabul etmekti."[4]
Celal Bayar da bu görüşü paylaşır: "Güneş-Dil Teorisine gelince: Atatürk dilde uydurmacı ve tasfiyeci dediklerimize ilk zamanları fırsat ve imkân verdi, fakat onların lisanımızı bir çıkmaza soktuklarını görünce lisanımızda yerleşmiş kelimelere dokunulmamasını ve kendi normal yürüyüşüne getirmek istedi. Kendisi büyük bir kumandandı. Ric'at hissini verecek herhangi bir hareketten sakınıyordu. İşte Avusturyalı profesörün nazariyesini bu bakımdan uygun buldu."[5]
Güneş-Dil Teorisiyle ilgili ikinci görüş, birincinin karşıtıdır:
"Güneş-Dil Teorisi ile özleştirmecilik arasında bir ilişki yoktur. ...
"Güneş-Dil Teorisini özleştirme ile ilgili göstermeye çalışanlar, Atatürk'ün bir düşüncesini yanlış yorumlayanlardır. O düşünce şudur: Türkler, çok eski çağlarda Orta Asya'dan dünyanın her yönüne göç etmişler, birçok ulusları egemenlikleri altına almışlar ve onların dillerine elbette birtakım öğelerimizi katmışlardır. Etimoloji sözlüklerinde 'kaynağı bilinmiyor' diye gösterilen sözcükler vardır. Bunlar belki de eski çağlarda başka ulusların diline geçmiş Türkçe sözcüklerdir. Güneş-Dil Teorisi, durumu aydınlatmaya yarayabilir."[6]
Bu karşıt görüşleri paylaşanların şöyle bir üçüncü görüşte birleştikleri de olur: "... Güneş-Dil Teorisi, Türkçenin eskiliğini ve öteki dillere kaynaklık ettiğini ses ve yapı bilgisi bakımından açıklayarak savunan bir etimoloji incelemesidir. Ancak devrin dilcileri tarafından geliştirilerek dildeki sözcüklere de uygulanmış, birtakım birimlerin kök incelemesinde çözüm yolu olarak kullanılmıştır. Bu arada Arapça, Farsça, Fransızca gibi yeni, Sümerce gibi eski dillerdeki birtakım sözcükleri Türkçe köklere bağlayan etimolojiler türlü tepkiler yaratmıştı."[7] Ve "Güneş-Dil Teorisinin özü, Türkçenin eskiliği ve başka dillere kaynaklık ettiğinin bazı ses inkişafları ile izahıdır. ... Fakat ... Sümerce, Hititçe, Arapça, Farsça, Fransızca.. vs. gibi eski ve yeni dillere ait kelimelerin Türkçe asıllı olduğunun iddia edilmesi, yurt içinde ve dışında tepkiler uyandırdı. Bu yüzden teorinin manevi değeri ve itibarı sarsıldı."[8]
Güneş-Dil Teorisiyle ilgili yabancı görüşlere de yer vermek gerekir. III. Türk Dil Kurultayı'nda Kvergitch şöyle konuşur: "Güneş-Dil Teorisi, zamanın iptidaî teşekkülüne nüfuz etmiştir! ... Şimdi, Güneş-Dil Teorisinin, Jung'un etüdlerini, bu etüdlerin de Güneş-Dil Teorisini teyit etmekte olduğu anlaşılıyor. ... Güneş-Dil Teorisi uzak insanlığın iptidaî ve samimi düşüncelerini tetkik etmek yolunu bulmuştur. Onun önüne geçen başka hiçbir teori yoktur. Dil bilginlerinin tamamiyle meçhulü olan bir saha üzerinde ilerlemiştir."[9]
Prof. Giese der ki: "Dünya Avrupa lisaniyatıyla Türk lisaniyatının çok farklı olduğundan bahsedildi. Bizim için Güneş-Dil yenidir. Biz henüz bu teoriye alışmadık. Hatta Kurultay günlerinin buna kâfi olmadığını zannederim. Onun için kat'i bir hüküm vermek kabil değildir. Yalnız şunu söyleyebiliriz ki çok sevinçle karşıladığımız bu teori çok enterasan ve meraklı bir şeydir. Bu hususta sarfedilen mesai bizi hayret içinde bırakmıştır. Bu teoriyi tetkik edeceğim. Bu esas büyük inkılap yapacaktır. Fakat şimdilik bu teori haklı mıdır bunu tayin etmek kabil değildir fikrindeyiz!"[10]
1930'larda, Tarih ve Dil Kurultaylarında, resmi tarih tezi ile dil tezi arasındaki ilişki birçok kez dile getirilmiştir. Birinci Türk Tarih Kongresinde Maarif Vekili Esat Beyefendi resmi tarih-dil ilişkisini şöyle bildirir: "Dünya medeniyetinin Ortaasiyadan ve Türklerden diğer yerlere ve milletlere geçtiğini ispat eden mühim ve kuvvetli delillerden biri de Türk Dilidir. ... O halde Türk Dilinin esaslı surette tetkiki ve diğer dillerle mukayesesi Dünya Tarihi için ve bu arada bilhassa Millî Tarihimiz için ehemmiyetli bir mesele teşkil eder. ... Muhaceretin Ortaasiyadan vaki ve muhacırların Türk kabilelerinden ibaret bulunması yer ve medeniyet (lisan, ilim, san'at) itibarile menşe birliğini ve binaenaleyh Türk Dilinin bir anadil olduğunu ve ilk medeniyetin Ortaasiyadan ve Türkler tarafından dünyaya yayıldığını gösterir. ... Filvaki ecnebi lisaniyat mütehassısları en ziyade kendi dillerinin etimolojisi namına çok çalışmışlar ve diğer bazı lisanlarla mukayeseler yapmışlarsa da bu arada Türkçeyi pek az denecek derecede nazarı dikkate almışlardır. Bu noksanın telâfisi bütün lisaniyat mütehassıslarımızın yüksek ihtisaslarından ve büyük hizmetlerinden beklenir."[11]
İkinci Türk Dil Kurultayında, Türk Dili Tetkik Cemiyeti Umumî Kâtibi İbrahim Necmi Bey çalışmaların şöyle yürütüldüğünü söyler: "Dilimizin tarihten öncesi üzerine araştırmalar, T. D. T. C.'nin [Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin] öz kardeşi olan T. T. T. C.'nin [Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin] kurduğu tarih tezinden ilham alınarak ve onunla el ele verilerek ileri götürülmektedir."[12]
Maarif Vekili Esat Beyefendinin söylediği gibi, Türkçe, resmi tarih tezini doğrulayan bir delildir (kanıttır). Dil (Türkçe) kanıt veya kanıtlama aracı olarak şöyle kullanılır: "Yunancada bunun pek hayretbahş bir misalini arzetmek için size Atene'den bahsedeyim.
"Malûmunuzdur ki Atene bir harp ve cidal ilâhesidir. ...
"Fakat Atene bir taraftan da akile ve müdebbir bir ev hanımıdır. ... Diğer taraftan sanayiin hamiyesi yani bir ilâhei nardır ki demircilik ilahı olan Efestos'la sıkı sıkıya münasebettedir.
"... aynı zamanda eşçar ve nebatatın da ilâhesidir. ...
"Ve nihayet Atene Hipyas ünvanile at cinsinin de hamisidir. ...
"Şu hale nazaran Atene öyle birtakım evsafı mütezadde ve mütearızaya maliktir ki ilâhenin hakikî tabiatını bulmak cidden imkânsızdır. Ve Avrupa uleması nazarında hakikaten bir muamma halindedir. Türkçenin yardımı olmasa bu evsafı ilelebet muamma olmakta devam edecekti.
"Halbuki Atene harp ve cidal ilâhesi olmak sıfatıyla Atun yani kale demektir. Atun Türkçede şefî ve müdafî manasınadır. Bu kelime Mançu lisanında sur, siper manasına kullanıldığı gibi Mogolcada Hoton şeklini alarak şehir manasına kullanılmıştır. ...
"Sulh ve refah ilâhesi olması da kalelerin sekeneye bir emniyet ve huzur vermesinden ve öyle kolay kolay kaleye hücum ve tecavüz olunamayacağı hasebile sulh ve refahı muhafaza edeceğinden naşidir.
"Ev hanımı ilâhesi olması sıfatı yine Türkçe Atun kelimesindendir. Atun hakikatte hatun lâfzının muhaffefidir. ...
"Sanayiin hamiyesi olması ve Efestos'la sıkı münasebeti Türkçe ateş manasına olan ot kelimesindendir. Bunun nihayetine kaideten bir 'N' ilâvesile Otun-Odun olur. İşte Otun kelimesi Aten şekline girmiş ve ateşi temsil etmek sıfatile Atenenin ismini teşkil eylemiştir.
"Kezalik eşçar ve nebatat ilâhesi sıfatile Atene Türkçe Ot kelimesidir ki buna da kaideten bir 'N' ilâvesile Otun yine Atene olmuştur.
"Ve nihayet atların hamisi sıfatile Atene at kelimesidir ki, 'N' ilâvesile Aten-Atene olmuştur."[13]
Birinci Türk Tarih Kongresinde, Güneş-Dil Teorisiyle ilişki bakımından daha ilginç bir gelişme görülür. Bu, Türkçedeki belirli seslerle belirli kavramlar veya kavram kümeleri arasında ilişki kurma çabasıdır: "Kendi şahsî tetkiklerimize göre Türkçede Ko yahut Ka ve Kı bazları büyük bir kelimat zümresi başında hararete ve ziyaya delâlet etmektedir. Kor kaynamak kavrulmak, Kuğ (Şerare), kıvılcım, (diğer şekillerile Kavulcum ve Kuğulcum) gibi birçok kelimeler bunun şahidi olarak ortada durmaktadır. ... Kü'nün yahut Ku'nun gü şekline girmesine gelince gülmek, gürültü gibi kelimeler bu lafzî tebadülün muhtelif kelimelerde cari olduğunu gösterir. Gülmek bir ses çıkarmaktır. Gürültü, gürlemek ise Türk dilinde gü maddesinin ses temsil eden bir unsur olarak yaşadığına delalet eder. ... Armak, Varmak, Karmak, Yarmak ilah ... fiillerinde (Ar) maddesi hep hareket gösterir."[14] Samih Rifat Bey şöyle bir ilişki de kurar: "Araplar, Türkmenlerin çadırlarına Haba derler. Türkçe ile Arapça arasında vukubulan intikallerde de başa gelen saitler daima boğaz harflerinden birine tahavvül eder. İs Türkçede idrak, duygu; Arapça His, İz malûm, Arapça İza ve Hiza."[15] Böylece, daha 1932'de, sonradan Güneş-Dil Teorisinde kullanılan mekanizmanın ilkel örneğiyle karşılaşılır. Güneş-Dil Teorisi III. Türk Dil Kurultayı gündeminin biricik maddesidir (1936). Prof. Giese'nin dediği gibi, dört yıl boyunca şaşırtıcı bir emek harcanarak Güneş-Dil Teorisine varılmıştır.
Atatürk, Kvergitch'in Güneş-Dil Teorisine katkısını şöyle bildirir:
"Türk diline ait lûgat kitaplarını önümüze aldık. Bu kitaplardaki tam ve belli anlamlar ifade eden sözleri ve bu sözlerde ek olarak köke yapışmış konsonları birer birer gözönünde tutarak, bunların kökte yaptıkları mana nüanslarını etüt ettik.
"İşte bu etüdümüz bizi aydınlığa götürmeğe başladı. Artık Türk dili câmit olmaktan kurtuluyordu. Bu sırada 'Dr. Phil. Orient H. F. Kvergitch'in Psychologie de quelques éléments des langues turques' adlı basılmamış kıymetli bir eserini okuduk. Türk dilindeki süfikslerin gösterici manalarını bulmak için Dr. Kvergitch'in bu nazariyesini Türk Dil Kurumunun ekler hakkındaki geniş ve çok misalli çalışmaları sayesinde anlayabildik ve istifade ettik."[16] A. Dilaçar, bu istifadenin ne ve nice olduğunu yazmıştır.[17] Eldeki belgelere göre, Güneş-Dil Teorisi, büyük kesimiyle "yerli malı"dır.
Güneş-Dil Teorisini anlatacak değilim. Teoriyi ayrıntılarıyla öğrenmek isteyenler, III. Türk Dil Kurultayı tutanaklarını okuyup şu kaynağa bakabilirler: Güneş-Dil Teorisinin Ana Hatları Hakkında, İbrahim Necmi Dilmen'in Üçüncü Türk Dil Kurultayı'na sunduğu teze bağlı Grafikler ve Analizler, TDK, İstanbul, 1936.
Güneş-Dil Teorisiyle şaşırtıcı bir mekanizma geliştirilmiştir. Örneğin, bu mekanizmaya göre elektrik sözcüğünün Türkçe olduğu, yaltırık sözcüğünden geldiği, elektrik eğelektirik, yaltırık ayağılığtırık biçimine sokulup gösterilir: "Ve bu halde (eğelektirik) ile (ayağılığtırık) birbirinin aynidir. Fonetikman, morfolojikman ve semantikman."[18]
Teoriye göre, bütün dillere kaynaklık etmiş ana dil, "Güneş Dil", tarih öncesi Türkçedir; ama her şey ulusal dilimizin bugünkü sesleriyle açıklanır.
Güneş-Dil Teorisiyle resmi tarih tezi ve dil tezi (Türkçe) ilişkisi doruğuna varmıştır. İ. N. Dilmen, III. Türk Dil Kurultay'ında, yeni resmi dil politikasını şöyle duyurur:
"Terimlerde hedef
"Şimdiden bu noktada başlıca şu iki esası düşünmekteyiz:
"I- İlk ve orta okullar ders programlarına ait terimlerde hedef, Türk çocuğunun kolaylıkla anlayıp öğrenmesi olduğu için bu terimlerden:
"a) Kökü Türkçeden gelen ve kültür dünyasında müşterek olan (elektrik, dinamo, metre, gram ...) gibi kelimelerin olduğu gibi alınması;
"b) Bunların dışında kalan terimlerin elden geldiği kadar okuyacak çocuğun kendi bildiği ve konuştuğu Türkçenin sözleriyle Türkçe olarak yaratılması;
"II- İhtisas ve yüksek tahsil terimlerinin, doğrudan doğruya kökü Türkçe olan kültür dünyası terimlerinden alınması."[19]
Güneş-Dil Teorisiyle bu politika uyuşur; çünkü "Türk Tarih Tezinin kardeşi olan Türk Dil Tezi, işte bu metodla bütün ilim dünyasına dillerin ana kaynağı Türk Dili olduğunu göstermektedir."[20] Peki, daha önceki dil politikası neydi? Ahmet Cevat Emre onu şöyle özetler:
"Terminoloji hakkında bundan dört yıl önce ne düşünülmüş olduğunu görelim:
"Türk Dil Kurumunun lûgat-ıstılah kolu teşkilât ve çalışma programının birinci maddesinde şöyle deniliyor:
"Istılah kısmının işi, bugünkü ilim dilimizde kullanılmakta olan yabancı dillerden alınmış ıstılahlar yerine bütün ilim mefhumları için öz Türkçe ıstılahlar bulup, yani yaratıp koymaktır.
"Bu maddenin yazılışında a priori verilmiş bir hüküm sezilmektedir: Bugün ilim lisanımızda kullanılmakta olan ıstılahlar yabancı dillerden alınmıştır hükmü!
"Maddede 'bazı ıstılahlar' denilmediğine göre ıstılahların hepsi veya ekserisi kastolunmuş demektir. Umumî kanaatin bu yolda olduğunu hepimiz biliriz. İşte bence önce şüphe ile karşılanarak siyantifik araştırmağa tâbi tutulacak cihet burasıdır."[21]
Ahmet Cevat Emre, yeni dil politikasıyla Güneş-Dil Teorisi ilişkisini de şöyle dile getirir:
"Kullandığımız ıstılahlar ne gibi sözlerdir, bunlar gerçekten yabancı dillerden mi alınmıştır? Yoksa kaynakları öz ve arığ Türkçe midir?
"Şimdiye kadar bu yolda araştırmalara cesaret edilemezdi, çünkü Türkçeden ilim terimleri çıkmış olması hatıra bile getirilmiyordu; Türkçe o derece fakir ve hakir sanılırdı; Türk dehasının lisan işlerinde bütün ilim şartlarına uygun olarak kurduğu, tamamiyle orijinal Güneş-Dil Teorisi yepyeni araştırmalarıyla, bugüne kadar gizli kalmış nice nice hakikatleri ispat etmiştir. İşte şimdi de, hep beraber terminoloji meselesinde Güneş-Dil Teorisinin prensipleriyle ve pratik metodiyle bir araştırma yürütmeğe çalışalım. ...
"Avrupa terminolojisinde kullanılan unsurların Grekçe ve Lâtince olduğuna ayni imanla inanmakta devam edilebilir mi? Bu unsurların Türkçe olduğuna ve olabileceğine içinizde samimi bir kanaat hâsıl olmadı mı?"[22]
Görülüyor ki Güneş-Dil Teorisiyle ilgili olup da yazımın başında andığım görüşler, gerçeğin bir yanını belirli bir politik açıdan, eksik de olsa yansıtmaktadır. Böyle olmasına da şaşılmaz; çünkü bir ulusal dilin geliştirilmesine şöyle veya böyle karışmak, önce ideolojik ve politik bir iştir.
Belgelerin ışığında kısaca denebilir ki:
1) Güneş-Dil Teorisi resmi tarih tezinin hem gereği ve sonucu hem de dayanağıdır.
2) Güneş-Dil Teorisiyle belirli bir dil politikası bırakılıp yerine yeni biri benimsenmiştir.
3) Güneş-Dil Teorisiyle özleştirme çalışmalarından tümüyle vazgeçilmiş değildir.
4) Güneş-Dil Teorisini yalnızca bir "etimoloji incelemesi" saymak, onun ideolojik ve politik yanını görmemek veya görmezden gelmektir.


1 Bkz.: Atatürk'ün Özel Kütüphanesi'nin Kataloğu, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Yayınları: 16, Ankara, 1973.

2 Ahmet Cevat Emre, İki Neslin Tarihi (Ankara, 1960), s. 342. / A. Dilaçar, "Atatürk ve Türkçe", Atatürk ve Türk Dili (TDK Yayını, Ankara, 1963), s. 47-49.

3 Falih Rıfkı Atay, Çankaya (BATEŞ, İstanbul, 1980), s. 479.

4 F. R. Atay, "Atatürk'e Karşı Olan Kurum", Yaşayan Türkçemiz 1 (Tercüman Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1981), s. 22.

5 Ferit Alpiskender, "Celal bayar'ın Sofrasında Güneş-Dil Teorisi", ay., s. 19.

6 Ömer Asım Aksoy, "Atatürk'ün Dilimize Kazandırdığı Güç", Türk Dili, Mayıs 1981, s. 669.

7 Dr. Kâmile İmer, Dilde Değişme ve Gelişme Açısından Türk Dil Devrimi (TDK Yayınları: 422, Ankara, 1976), s. 90-91.

8 Dr. O. F. Sertkaya, "Atatürk'ün Dil Politikası", Yaşayan Türkçemiz 1, s. 15.

9 Dr. Kvergitch, "Dünya Dilcilik Teorileri Karşısında Güneş-Dil Teorisi", Üçüncü Türk Dil Kurultayı 1936, Tezler, Müzakere Zabıtları (TDK, Devlet Basımevi, İstanbul, 1937), s. 330-331.

10 Ay., s. 471.

11 Birinci Türk Tarih Kongresi, Konferanslar, Münakaşalar (T. C. Vekaleti), s. 7-8.

12 TDTC Umumî Kâtibi İbrahim Necmi B., Türk Dili Tetkik Cemiyeti Bülteni, sayı 8, Eylül 1934, s.20.

13 Prof. Yusuf Ziya Bey, "Mısır Din ve İlâhlarının Türklükle Alâkası", Birinci Türk Tarih Kongresi, Konferanslar, Münakaşalar, s. 249-250.

14 Samih Rifat Bey, ay., s. 91-92, 230.

15 Ay., s. 231.

16 Etimoloji, Morfoloji ve Fonetik Bakımdan Türk Dili (Ulus Basımevi), s. 6-7.

17 Bkz.: A. Dilaçar, "Atatürk ve Türkçe", Atatürk ve Türk Dili (Ankara, 1963), s. 48-49.

18 Üçüncü Türk Dil Kurultayı..., s. 220.

19 Ay., s. 22.

20 Ay., s. 83.

21 Ay., s. 190.

22 Ay., s. 191.


i Ragıp Gelencik, "Güneş-Dil Teorisi Üstüne", Dil ve Politika (Fe Yayınları, Ankara, Kasım 1993), s. 47-57. Bu yazı ilk kez Tan dergisinde (Ragıp Gelencik, "Güneş-Dil Teorisi Üstüne", Tan (dergi), sayı 11, Haziran 1983, s. 6-14.) yayınlanmıştır.

Melih Cevdet Anday, Cumhuriyet gazetesinin 15 Temmuz 1983 tarihli sayısında yayınlanan "Unutulmuş Bir Kuram" başlıklı yazısında, Öner Ünalan'ın incelemesine değinir ve kimi görüşlerini eleştirir. Sayın Anday şunları söylüyor:

"... dil devrimi, daha Atatürk'ün sağlığında, yabancı sözcüklerin tanımı açısından yeni bir görüşle evrime aşamasını yaşamıştır. Bu da yabancı dillerdeki kimi sözcüklerin (özellikle etimoloji sözlüklerinde 'kaynağı bilinmiyor' diye gösterilenlerin) Türkçe olduğu görüşüdür. Bugün artık adı anılmayan Güneş-Dil Teorisi'ne değinmek istediğim anlaşılmıştır sanırım.
"Tan dergisinin gene Haziran ayında yayımlanan 11. sayısında bu konuyu ele alan bir yazının bulunması bana iyi bir rastlantı olarak göründü. Sayın Ragıp Gelencik'in 'Güneş-Dil Teorisi Üstüne' başlıklı yazısı, dil devriminin bir dönem yaşamış olduğu önemli bir yaklaşım değişikliğine değinmekle kalmıyor, olayı belgesizlik yüzünden gereğince inceleyemeyeceğimiz gerçeğini de ortaya koyuyor. Demek, gününde bu teoriyi candan benimsemiş olan bilginlerimizden bir çoğunun ölmüş bulunmaları, geride kalanların ise konuyu susmakla geçiştirmeleri yüzünden kültür yaşamımızın bir zamanlar çok yaygın bir ilgi alanı yaratmış olan bir olayı artık karanlığa gömülmüş durumdadır. Ben burada, Güneş-Dil Teorisi'nin yanlış ya da doğru olduğu sorunu üzerinde durmak istemiyorum; çünkü bu konulardaki teorilerin zamanla eskiyeceği, değerden düşeceği olağan karşılanmalı kanısındayım. Örneğin; kökeyapışmış ünsüzlerin yarattığı anlam değişiklikleri, başka bir deyişle, soneklerin gösterici nitelikleri üzerinde ortaya atılan, incelemelere dayalı görüşler neden tartışılmasın? Anlamı kökün mü, yoksa eklerin mi taşıdığı konusu bütün dil bilginlerini uzun uzadıya uğraştırmamış mıdır? Burada sözkonusu olan ise, bu soruların yanıtları değil; önemli olan, Güneş-Dil Teorisi'nin dayandığı söylenen, Dr. Phil H. F. Kvergitch'in 'Psychologie de quelques éléments des langues turques' (Türk dillerindeki birtakım öğelerin psikolojisi) adlı yapıtının ortada bulunmayışıdır, çünkü bu kitap basılmamıştır. Ragıp Gelencik'in yazısından öğrendiğimize göre, sözkonusu yapıtın müsveddesi, Türk Dil Kurumu kitaplığında ve arşivinde bulunmadığı gibi Atatürk'ün özel kitaplığında da yoktur. Bulunsaydı ne olacaktı? III. Türk Dil Kurultayı'nın baş konusu olan Güneş-Dil Teorisi, Kvergitch'in görüşlerinin savunulması için bulunmuş değildir; Kvergitch, olsa olsa yardımcı olmuştur bu teoriye. Demek konu, bizim konumuzdur; enine boyuna tartışırız onu, tümden doğru, ya da tümden yanlış olduğunu saptamak için değil, birtakım ilginç araştırmalara, yaklaşımlara varmak için. Oysa bugün bildiğimiz, bir zamanlar ya o görüşün yanında, ya da ona karşı bir tutum alındığı ve sonra da tümden susulduğudur. III. Türk Dil Kurulyaı'nda, diyelim 'elektrik' sözcüğünün Türkçe olduğunu tanıtlamak için yapılan konuşmaları bir yana bıraksak da; biz bugün Güneş-Dil Teorisi'nin, bütün dillerin Türkçe olduğunu savunmak için ortaya atıldığını da kesinkes bilmiyoruz. Türk dillerinin, bu aileden olmayan diller üzerindeki etkileri çeşitli amaçlarla sözkonusu edilebilir. Ayrıca dünyadaki bütün dillerin tek kaynaklı mı, yoksa çok kaynaklı mı olduğu sorunu, dil bilginlerince önemini hep korumuştur.
"Atatürk'ün Güneş-Dil Teorisi'ne yakın ilgisini biliyoruz; bence bu ilgi, bütün dillerin kardeş sayılması ve böylece insanlığın aşağı ve üstün katmanlara bölünmemesi savından kaynaklanmıştı. Tarih ve Dil teorilerinin koşutluğu da bu kaygıyı gösterir. Üzücü olan, konunun işlenmemiş bırakılmasıdır. Kültür yaşanan bir olgudur oysa, Güneş-Dil Teorisi'nin ideolojik ve politik bir yanı olduğu elbette açıktır. Ama Hind-Avrupa dil ailesinin bütün dillere üstün olduğu anlayışında Batı hiç mi ideolojik ve politik amaçlı değildi! ..." (Melih Cevdet Anday, "Unutulmuş Bir Kuram", Cumhuriyet (gazete), 15 Temmuz 1983, Cuma, s. 2.)

Vecihi Timuroğlu'nun Cumhuriyet Kitap'ın 212. sayısında yayınlanan "'Dil ve Politika' Adlı Kitabı Dolayısıyla Ragıp Gelencik'le Konuşma" adlı söyleşisinde Öner Ünalan, Güneş-Dil Teorisi konusunda şöyle söylüyor:

"... Kvergitch'in yapıtı, ne yazık ki ortada yok. Bu belgeyi özellikle aradık. Bulsaydık ne olacaktı? Güneş-Dil Teorisi Kvergitch'in malıdır, diyenlerin doğru söyleyip söylemedikleri kesinlikle ortaya çıkacaktı. Ama teorinin değerini değiştirmeyecekti bu. Biliyorsun, Güneş-Dil Teorisi'nin bilimsel değeri üzerinde değil, belirli bir politikayla ilişkileri üzerinde durdum ben. Yeri gelmişken söyleyeyim: Güneş-Dil Teorisi'nin hiçbir bilimsel değeri yoktur. Her bilimsel teori birtakım olgulara dayanır. Oysa Güneş-Dil Teorisi hiçbir olguya dayanmaz. Bu sözde teorinin önemli yanı, dile karışan politikanın neler yapabileceğini gösteren çok güzel, belki de eşsiz bir örnek olmasıdır."

Bkz.: Vecihi Timuroğlu, "'Dil ve Politika' Adlı Kitabı Dolayısıyla Ragıp Gelencik'le Konuşma", Cumhuriyet Kitap (dergi), sayı 212, 17 Mart 1994, s. 7. (Söyleşiyi okumak için buraya tıklayınız.)