|
"DİL VE POLİTİKA"[*] ADLI KİTABI DOLAYISIYLA RAGIP
GELENCİK'LE KONUŞMA[i]
Vecihi Timuroğlu
Dile karışmak, düşünceye karışmaktır...
Ragıp Gelencik, dil ve politika ilişkilerini incelediği kitabını
geçtiğimiz günlerde yayımladı. Gelencik, kitabıyla ilgili sorularımızı
yanıtladı.
— Sevgili
Öner, Dil ve Politika senin ilk telif yapıtın. Önemli birçok
yapıtın çevirisini kazandırdın Türk düşün tarihine. Örneğin Darwin'in genel
okuru ilgilendiren bütün yapıtlarını dilimize armağan ettin. Einstein'ın Fiziğin
Evrimi Türk okurunun elinde. Marx, Engels ve Lenin'den de çevirdiğin şeyler
var. Bu çalışmalarınla mutlu olduğun kuşkusuz. İlk telif yapıt, nasıl bir duygu?
Seni çok heyecanlandırdığını sanmıyorum, ama böyle bir magazin sorusu sormaktan da
kendimi alamıyorum.
— Bu sorun
bana İlhan Erdost'u anımsattı. Bir gün İlhan'ın çalışma odasına girdim.
Masasında basımevinden yeni gelmiş kitaplar duruyordu. Odada yoğun bir mürekkep
kokusu vardı. Öyle iken İlhan kitaplardan birini alıp burnuna götürdü, uzun uzun
kokladı. Sonra bana: "Şu koku var ya ağabey, bütün yorgunluklarımı alıp
götürüyor." dedi. O kitaplarda İlhan'ın da severek, özenerek verdiği emeği
vardı. Severek, özenerek verdiği emeğin maddeselleşmiş biçimi karşısında her
insan sevinç duyar. Emek ürünü kitap, resim, heykel veya yararlı herhangi bir şey
olabilir. Böyle durumlarda duyulan sevinç bütün emekçilerde ortaktır, sanıyorum.
Çevirilerimi kitaplaşmış gördükçe bu sevinci ben de duydum.
Dil ve
Politika'ya gelince, böyle bir sevinçten çok bir çeşit rahatlama duydum,
diyebilirim. Andığım sevinci duymayışımı iki şeye yoruyorum. Birincisi,
kitabımdaki yazıların daha önce çeşitli dergilerde yayımlanmış olması. İkincisi
de onların böyle bir kitapta bir araya gelebilmeleri serüveni...
— Nasıl
bir serüven bu?
— Yaklaşık
on yıllık uzun bir serüven. Beş yayınevi kitabımı basmayı kabul etmedi.
Dördünün gerekçesi ortaktı: Böyle bir kitabın satılmayacağı... Bir yayınevinde
ise kitabım iki yıl bekledi. İki yılın sonunda yayınevi sahibine kararını sordum.
Açık yürekle gerçeği söyledi bana: İki yılda yalnız bir yazımı okumuştu.
— Bu
uzun serüven kitabının içeriğini etkiledi mi?
— Etkilemez
olur mu? Örneğin, kitabım beş yıl önce yayımlansaydı, son üç yazımı doğal
olarak içermeyecekti. Onların yerinde kitabıma almadığım incelemeler olacaktı.
— Politika,
toplumsal sınıfların, bu sınıflardaki katmanların, kendi örgütlerinin
öncülüğünde, kendi çıkarlarını korumak, kendilerinin toplumsal istemelerini
yaşama geçirmek için izledikleri yol, yaptıkları eylemeler olarak tanımlanıyor.
Lenin, politikayı "ekonominin yoğunlaşmış, genelleşmiş ve yetkinleşmiş bir
anlatımı" olarak tanımlar.
Sen
dille politika arasında nasıl bir ilişki gördün? Özellikle devletin dile etkin
biçimde karışmasının sakıncalarını, bu tutumdaki yanlışlıkları belirtmek
istediğin anlaşılıyor...
— Sorduğun
anlamda bir politika-dil ilişkisi olduğunu söylemek güç. Belirli politikaların dille
ilişkilerinden söz edilebilir. Devletin dile etkin biçimde karışmasının bizdeki
olumlu ve olumsuz sonuçlarını görmeye[ii] çalıştım. Buradaki devlet
soyut bir devlet değil. Cumhuriyet Türkiyesi'nin belirli dönemlerindeki devlet.
Ayrıca, olumsuz sonuçların nelerden ileri geldiğini de anlamaya çalıştığımı
söylemeliyim. "Devletin dile karışması yanlıştır" vb. gibi genel
önermelerim yoktur.
— "Dil,
insanların anlaşma aracıdır." diye tanımlanır kabaca. Oysa
"dilbilgisi-gramer", eski Yunan'da, sofistlerin yarattıkları bir bilimdir. Bu
bilim ve çağımızda gelişen "dilbilim", dilin böyle kaba bir tanımla
anlaşılamayacağını gösteriyor. Felsefe tarihi, Lenin'in de saptadığı gibi, dil'in
düşüncenin uzantısı olduğunu tanıtlıyor. Yani, dil eşittir düşünce,
diyebiliriz. Politika, bu anlamda, dile nasıl bir müdahalede bulunabilir?
— Politika
dile iki türlü karışabiliyor: Dolaylı ve dolaysız. Doğrudan doğruya (dolaysız
olarak) düşünceye karışarak, dolaylı yoldan dile karışıyor. Örneğin, bizde,
uzun yıllar, Marksçı dünya görüşünü yasaklayan bir politika güdülmüştür. Bu
yüzden Marksçı yazın dilimize gereğince aktarılamamıştır. Bunun sonucu dilimizin
Marksçı terimlerden yoksun kalmasıdır. Türkçe Marksçı terimleri, 1960'larda
başlayan yoğun çeviri çalışmalarına borçluyuz. Böyle diyorum; çünkü daha önce
Marksçı yazın hem çok eksik çevrilmiştir, hem de o çevirilerdeki dil eskidiği
için terimlerin birçoğu oldukları gibi kullanılamamıştır. Düşünceyi
köstekleyen her politika, dili de köstekler. Politika dile doğrudan da karışabiliyor.
Bunun en yakın örneği 12 Eylül döneminde görüldü. TRT yayınlarında kimi
sözcüklerin kullanılması yasaklandı. Sonra, sen ortaöğretimde uzun yıllar
öğretmenlik ve yöneticilik yaptın, çok iyi anımsarsın, ortaöğretimde kullanılan
terimler buyrukla birçok kez değiştirilmiştir. Eğitim ve öğretim dilinde bugün
bile sansür vardır. Söylemeye gerek yok ki, dile doğrudan karışmak, dolaylı yoldan
düşünceye karışmaktır.
— Türkçenin
birçok sorunu üzerinde duruyorsun. Örneğin, dilimizin "olumsuz sözcük
sorunu" hâlâ önemini koruyor. Türkçenin belli başlı sorunlarını
tartışalım.
— Soruna
kısa ve genel bir yanıt vereceğim: Gerçekte Türkçenin sorunları, Türkiye'nin
sorunlarından kaynaklanıyor. Düşünce özgürlüğü güdük, bilimsel ve düşünsel
çalışmalarda yaya kalmış bir Türkiye'de Türkçenin gereği gibi gelişmesi
beklenemez. 12 Eylül döneminde ülkemiz emperyalizme sonuna dek açılmıştır.
Dilimizi
yozlaştırdığı ve kirlettiği söylenen medya da bunun ürünüdür. Yükseldiği
söylenen sözde değerler var. Ulusal değerlerden söz edilmiyor. Sonuç, dilimizin
ulusal kimliğini giderek yitirmesidir. Bu durumda Türkçenin sorunlarını "şu
sorun", "bu sorun" diye saymak, teknik ve ikincil bir iştir. Bugün önce
Türkçenin kendisini kurtarmak gerekiyor. Bunun için de politik savaşım veremek,
üstelik başarılı olmak gerekiyor.
— Dr.
Phil. Orient H. F. Kvergitch'in bir mektupla Atatürk'e gönderdiği basılmamış
yapıtından söz etmek istiyorum: La Psychologie de quelques éléments des langues
turques (Türk Dillerindeki Birtakım Öğelerin Psikolojisi). Bu çalışmanın
Güneş-Dil Teorisi'ne kaynaklık ettiği söylenir. Biliyorsun, bu yapıtı birlikte
aradık, ama bulamadık. Ortada yok. Ama bana göre önemini hâlâ koruyor. Çünkü,
kuram terk edildi, ama belge ortada yok. Her tarihsel belgenin önemli olduğu
düşüncesindeyim. Bu konuda neler söyleyeceksin?
— Evet,
Kvergitch'in yapıtı, ne yazık ki ortada yok. Bu belgeyi özellikle aradık. Bulsaydık
ne olacaktı? Güneş-Dil Teorisi Kvergitch'in malıdır, diyenlerin doğru söyleyip
söylemedikleri kesinlikle ortaya çıkacaktı. Ama teorinin değerini değiştirmeyecekti
bu. Biliyorsun, Güneş-Dil Teorisi'nin bilimsel değeri üzerinde değil, belirli bir
politikayla ilişkileri üzerinde durdum ben. Yeri gelmişken söyleyeyim: Güneş-Dil
Teorisi'nin hiçbir bilimsel değeri yoktur. Her bilimsel teori birtakım olgulara
dayanır. Oysa Güneş-Dil Teorisi hiçbir olguya dayanmaz. Bu sözde teorinin önemli
yanı, dile karışan politikanın neler yapabileceğini gösteren çok güzel, belki de
eşsiz bir örnek olmasıdır.
— Yapıtının
değerini biliyorum. Bu yapıtın dille ilgilenenlerce nasıl karşılandığını
söyleyebilir misin?
— Basım
tarihi "Kasım 1993" ise de, kitabım 1993 Aralığı ortalarında çıktı.
Nasıl karşılanacağını görmek için beklemek gerekiyor. Ama Türkçesevereler
kitabımdaki güncel öz üzerinde duracaklardır. Buna inanıyorum.
* Dil ve Politika,
Ragıp Gelencik, Fe Yayınları, Ankara, Kasım 1993, 192 sayfa.
i Vecihi Timuroğlu, "'Dil
ve Politika' Adlı Kitabı Dolayısıyla Ragıp Gelencik'le Konuşma", Cumhuriyet
Kitap (dergi), sayı 212, 17 Mart 1994, s. 7.
Öner Ünalan'ın, söyleşinin konusu olan "Dil ve Politika" adlı kitabıyla
ilgili bilgi için buraya tıklayınız.
ii Elimizdeki daktiloyla yazılmış metinde: "göstermeye".
|
|