|
"LITERATURE"DEN "YAZIN"A[i]
Birkaç yıl oluyor, anısı güzel Erdal Öz Çağdaş Türk Dili'ndeki
bir yazısında, yazın terimine bir türlü ısınamadığı için "edebiyat"ı
kullandığını söylemişti. Öz, o terime ısınamadan göçmüş olabilir. Onunki pek
uzun sürmüş bir ısınamazlıktır; çünkü Ataç "gökçe yazın"
biçiminde de olsa "yazın"ı 1957'den önce kullanmıştı ve 1935
doğumlu Öz o yıllarda bilinçli bir Ataç okuruydu.
Bay Mahir Ünlü'nün "Edebiyat mı, Yazın mı" başlığı altında bu iki
seçenek üzerinde durması (Çağdaş Türk Dili, Aralık 2005, sayı 214) belki
de Öz'ün sözüyle bağlantılıdır. Bay Ünlü, yazın sözcüğü ve türevleri
yeğlenip kullanılırken, kimi duraksamalar yüzünden, edebî, edebiyat
gibi sözcüklerin daha üstün tutlup kullanılabildiğini anarak diyor ki: "Bu
yeğleme ve duraksamalarda oluşan ikilemlerin ya da belirtilen sözcüklerin okunuşunda
karşılaşılan algılama güçlüklerinin; 'yazın' sözcüğünün
sesel-sözel yanlarıyla, örneğin 'yazın-kışın', "senin yazın",
'gezide yazın(ız)', 'kitapta yazın(ız)'... sözcüklerindeki ses
(ın) benzerliklerinden doğduğu açıktır."
Bu yaklaşıma göre yazın sözcüğü sırasıyla y, a, z, ı, n seslerinden
oluşuyor ve onda yazmak eyleminin kökü (yaz), bir mevsim adı (yaz), yazmak eyleminin
sonucu (yazı) sözcükleri ve üçünden -(i)n ekiyle elde edilmiş anlamca farklı
sözcükler görülüp "yazın"ın anlama güçlüklerine yol
açtığı, dolayısıyla edebiyat terimine yeterince uygun bir karşılık
olmadığı sonucuna varılıyor.
Bu yaklaşımı benimseyenler az olmasa gerek. İşte -(i)m ekiyle türetilmiş
sözcüklerle ilgili bir örnek: "Bilindiği gibi 'yazım' imla anlamına gelmek
üzere yapılmış bir sözcük. Ne var ki 'bana ait yazı' anlamına da geldiğinden, son
derece kullanışsız." (Necmiye Alpay, "Yaklaşım Tarzı, Yazım Biçimi,
Kullanım Şekli..." Radikal (2), 27 Haziran 1999.) Böylece, örneğin ölüm,
dirim, yapım, sayım, dilim, atım, içim, savaşım, karışım... gibi bir yığın
sözcük son derece kullanışsız sayılıyor.
Bu yaklaşım, yaşantımızın tümüne aykırıdır. Hepimiz biliriz ki yukarıda
anılan bütün sözcükleri çok sık ve hiç sorunsuz kullanıp dururuz; çünkü bir
sözcükle iletilmek istenen anlam, onun dile getirildiği nesnel koşullar ve dilsel
ilişkiler ile belirleniverir. Yazın sözcüğünün "edebiyat",
"yaz mevsiminde", "yazın (yazmak eylemini yerine getirin)",
"senin yazın" gibi anlamlardan hangisine geldiği, yer aldığı tümceden,
kullanılışından anlaşılır.
Sayın Ünlü diyor ki: "Edebiyat'ın yüzyıllarca kullanımıyla kazandığı boyut
ve kavram derinliğinin 'yazın'da tam anlamıyla karşılanmadığını; 'sözlü yazın',
'halk yazını', 'yazın yapmak' gibi sözcüklerde de
yadırgandığını söyleyebiliriz."
Önce, edebiyat teriminin Türkçede bugünkü anlamıyla XIX. yüzyıl sonlarında
kullanılır olduğunu analım. O çağa dek şiir ve inşa (düzyazı) ayrı birer dal
sayılır. Türkçede yüz elli yıllık bir geçmişi bile olmayan edebiyat
terimi, batılı dillerde ortak olan literature'e karşılık kullanıldığı
içindir ki zamanla onun anlam kapsamına eksik de olsa kavuşmuştur. Literature
ise batıda XVIII. yüzyılda yaygınlaşmıştır. "Geçmişte şiir, destan,
tiyatro gibi türler genel olarak edebiyat başlığı altında değil, ayrı ayrı ele
alınırdı." (Ana Britanicca, 1986-1987, "edebiyat" maddesi.)
Demek ki literature terimi bile ancak üç yüz yıldır kullanılıyor.
Nurullah Ataç, acele sözcüğü Arapçadır diye kullanılmazsa, "Acele
işe şeytan karışır" yerine "ivedi işe şeytan karışır" mı
deneceğini soranlara, "İvecen sinek süte düşer" deriz, yanıtını
vermiştir. Demek ki Türkçe sözcükler kullanmayı ilke edinenler, böyle durumlarda
atasözlerinin ve deyimlerin, varsa, uygun anlamdaşlarını kullanabilirler.
"Edebiyat yapmak" deyiminin kullanılan bir anlamdaşı yoksa, edebiyat
sözcüğünün yerine "yazın"ı koyup "yazın yapmak"
demek, alay edilmeyi göze almaktır. Deyimler değişmez, kalıplaşmış sözlerdir;
dolayısıyla dilin belirli bir yolda geliştirilmesine engel olamazlar. Kullanılmaları
hoş görülse de olur. "Edebiyat yapmak" hiç kullanılmasın istenirse, onun
yerine, uyarına göre, gösterişli veya çalımlı veya parlak konuşmak veya yazmak;
söz bezemek veya söz düzmek vb. denebilir.
Verilen örneklerden "sözlü yazın" ve "Halk Yazını" herhangi iki
deyime karşılık değildir. "Sözlü yazın" yadırganıyorsa, bir nesnede
sözlülük ve yazılılık birlikte bulunmaz diye düşünüldüğü için
yadırganıyordur. "Halk Yazını" yadırganıyorsa, yaratıları sözlü olarak
ortaya konduğu ancak belirli koşullarda sonradan yazıya geçirildiği düşünülüp
yadırganıyordur; yaratmanın sözlü olduğunu yansıtmadığı için yadırganıyordur.
Başka neden yadırgansın?
Peki, "Halk Yazını" yaratmanın sözlü olduğunu yansıtmıyor da, "Halk
Edebiyatı" yansıtıyor mu? "Divan Edebiyatı" yaratmanın yazılı
olduğunu yansıtıyor mu? Hayır! Burada önemli olan yaratan'ın bildirilmesidir. Yazın
(literature) sayılan yaratılar varsa, yaratan da halksa, "Halk
Yazını" demek olağandır. Örnekler arasında nedense "yazılı yazın"
yok, oysa "yazılı edebiyat" var. Görünen o ki yazın sözcüğünde var
sayılan eksiklik veya yetmezlik, onun -(i)n ekiyle türetilmiş olmasından değil,
yazmak eyleminin köküyle türetilmiş olmasından doğuyor. İyi de Arapça edeb
kökünden türetilmiş edebiyat neden bunca üstün tutuluyor?
"Edebiyat"a Türkçe karşılık arayan kimse, o karşılığı literature
için de aradığını bilir. Edebiyatın kökü edeb iyi eğitim, usluluk,
incelik, zariflik anlamlarına gelir. "Literature"ün kökü Latince littera
veya litera ise harf, mektup, yazışma, kitapçık; çoğulu litterae
bunların çoğullarından başka, yazılı tutanaklar, bilgiler, senetler anlamlarına
gelir. "Literature"de yazılmış olmak anlamı başattır.
Görülüyor ki edebiyat ve literature belirli bir kavramın eşdeğer
sayılan iki adı iseler de kök ve sözcük anlamları bakımından birbirine çok uzak
sözcüklerdir.
Yazın sözcüğünü türeterek "edebiyat"a ve "literature"e
karşılık kullanıp önermiş kimse, bu işi "literature"den yola
çıkarak yapmış, önce ve doğrudan "literature"e, sonra da eğriden
"edebiyat"a karşılık önermiştir. Yazın, sözcük olarak,
"edebiyat"a nice uzak görünüyorsa, "literature"e
onca yakın görünüyor; çünkü "edebiyat"ın değil, "literature"ün
çevirisidir.
Literature şu anlamlara gelir:
1. Yaratıcı yazarların işi; imgelemeye dayanan, düz veya koşuklu yazılmış
yapıtlar üretimi. 2. a) Özellikle imgelemeye dayanan veya eleştirel ıralı, düz veya
koşuklu yazılmış bütün yapıtlar (üstünlükleri göz önüne alınmadan ve çoğu
kez bilimsel yazılardan ve haber raporlarından ayrı tutularak.) b) Belirli bir
çağın, ülkenin, bölgenin vb. bütün yazılı yapıtları. c) Kalıcı değeri,
biçim üstünlüğü, derin duygusal etkisi vb. olduğu düşünülen bütün yazılı
yapıtlar. d) Belirli bir konuyla ilgili bütün yazılı yapıtlar. 3. (Konuşma dilinde)
basılmış her türlü gereç. 4. Belirli bir çalgı veya müzik topluluğu için
yazılmış ezgiler toplamı. (Webster's New World Dictionary of the American
Language, college edition, USA, 1960.)
"Literature"de yazılmışlık başattır. Peki, yazılmayıp
söylenmiş, ancak "literature"ün öbür ölçütlerine uyan dilsel
ürünler ne olacak? Söylenmiş ve sonra yazıya geçirilmiş veya geçirilmemiş
ürünler ne olacak? İşte bu soruya verilmiş bir yanıt: "The imagination,
that great faculty so largely contributing to the elevation of mankind, was now
producing an unwritten literature of myths, legends and traditions, already become a
powerful stimulus upon the race." ("Şimdi, imgeleme gücü, insan soyunun
yükselmesine pek çok katkısı olan o büyük yeti, soy [insan soyu] için şimdiden
güçlü bir uyaran olan yazılmamış bir söylenceler, masallar ve gelenekler
yazını (literature'ü) üretiyordu." (Karl Marx, "The Beginnings of
Mythology and Epos", Marx, Engels, On Literature and Art, Progress
Publishers, Moscow, 1976, p. 189.)[ii]
Yadırgandığı söylenen örnekler arasında "yazılı yazın" nedense
anılmıyor. "Yazılı edebiyat" der gibi "yazılı literature
(yazın)" demek gereksizdir, boş yinelemedir (tautology); çünkü
yazısız literature (yazın) olmaz. "Sözlü edebiyat" der gibi
"sözlü literature (yazın)" demeye gelince, literature
(yazın) sözsüz olamayacağı için o da boş yinelemedir. Yerine ve uyarına göre
"söylenmiş literature (yazın)" veya "yazılmamış literature
(yazın)" denmelidir. Görülüyor ki "sözlü yazın", "yazılı
yazın" diyemiyoruz, dersek yadırganıyor yakınması, öyle demek doğru ve
zorunluymuş gibi bir kuruntuya saplanmaktan doğuyor. Onların yadırganması doğaldır;
çünkü ikisi de boş yinelemedir.
Öte yandan, "sözlü edebiyat" ve "yazılı edebiyat" da
yadırganmalıdır; çünkü onlarda da boş yineleme var. Yalnız "edebiyat"ın
sözcük olarak kökü, türeyişi ve anlamı bu boş yinelemeleri peçeliyor.
İyi de sav savlanıp tav tavlandıktan bunca yıl sonra, kim onları bırakıp da
"söylenmiş edebiyat" veya "yazılmamış edebiyat" vb. diyecek?
i Ragıp Gelencik,
"'Literature'den 'Yazın'a", Çağdaş Türk Dili (dergi), sayı 225, Kasım
2006, s. 485-488.
ii Karl Marx ve Friedrich Engels'in yazın ve sanat üzerine yazıları ve
değinimleri bir araya getirilerek oluşturulan "On Literature and Art"
(Progress Publishers, Moscow, 1976) adlı derleme kitabın Türkçe çevirisi hakkında
bilgi için buraya tıklayınız.
|
|