|
"YORGANIMI SIKI SAR"[i]
Bu yazı Abbas Sayar'a bir çeşit sitemdir.
Sayar 1970-74 yıllarında üç kitap yayımladı: Yılkı Atı, Çelo,
Can Şenliği; ve üç ayrı roman ödülünü aldı: TRT 1971, TDK 1973,
Madaralı 1975. Hakkında yazılanlar genellikle övücü oldu. Bunlara bakarak onun
şanslı bir yazar olduğu söylenebilir; ama ilk üç kitabında belirli, daha doğrusu
artan bir başarı gösterdiği, kendisini kısa sürede sevdirdiği görmezlikten
gelinemez.
Sayar'ın dört öyküsünü içeren dördüncü kitabı, Yorganımı Sıkı Sar,
biraz da bunlardan ötürü, insanı onun yazarlık serüveni üzerinde düşündürüyor.
Kitaptaki dört öyküden yalnız birinin, "Cami Yaptırma Derneği"nin
yazıldığı tarih verilmiş: 1962. Yazıldığı yıl yayımlanmış, hatta daha önce
yazılıp yayımlanmış olması gereken uzunca bir öykü bu. Sayar da aynı kanıyı
paylaşmış ve o öykünün kitapta epeyce eğreti kaldığını farketmiş olmalı ki
onun yazıldığı tarihi bildirmeden edememiş. Öykülerin hepsi genel çizgileri
bakımından benzeştikleri için, öbür üçünün de eskiden mi yazıldığı haklı
olarak merak ediliyor. Acaba Sayar'ın dördüncü kitabı aslında onun birinci kitabı
mı? Böyle ise şu sonuca varılabilir: Sayar öykü yazmaktan vazgeçip romanda karar
kılarak çok iyi etmiştir; çünkü öykülerinde görülen gereksiz uzatmalar,
yinelemeler, bölmeler, bir romanda, bütünü bir öyküde olduğundan daha az zedeleyen
kusurlar haline gelebilir. Dikkatli her okur, Sayar'ın bütün yazdıklarında bazı
kısaltmalar yapılabileceğini farketmiş olmalıdır. Bu fazlalıklar kendi başlarına
güzel de olabilir; yazar da belki bu yüzden onlara kıyamamış; ama böyle davranmakla
bütünün yetkinliğinden her zaman fedakârlıkta bulunmuştur. Sözgelimi Can
Şenliği'nde yazarın Hüseyin Ağa ile doğrudan ilişkili göründüğü
bütün parçalar pekâlâ atılabilir, bundan doğabilecek önemsiz herhangi bir veya
birkaç eksiklik de kolayca giderilebilirdi. O zaman Can Şenliği çok
daha çarpıcı bir roman olurdu. Tarihsiz öyküler yakın zamanlarda yazılmış olsa da
bu söylenenlerin özünde hiç bir şey değişmez: Sayar'ın romanlarında göze pek
batmayan kusurları öykülerinde abarıyor, denirdi. Bu söylenenler ve başka birkaç
şey, öykülerinden biri örnek alınıp açıkça ortaya konabilir. "Yorganımı
Sıkı Sar" adlı öykü şöyle özetlenebilir: Hacali, iki küçük tarlasındaki
ekinleri kuraktan kavrulduğu için, çalışmak üzere geçici olarak kente gitmek
zorunda kalır. Yola çıkmadan önce ekinlerinin durumunu bir daha görmek ister. İkinci
tarlasına vardığı sırada korkunç bir doluya tutulur. Artık ekinlerinden hiç umut
kalmamıştır. Evine döner, yorganını sırtlar, kentin yolunu tutar. Şimdi,
Hacali'nin kente gitmesi doğaya yenik düşmesinden ise, Hacali doluya tutulmadan da yola
çıkabilirdi. O zaman sekiz sayfalık öykü dört sayfaya inerdi. Öyleyse dolu
sahnesiyle ne anlatılmak istenmiştir? İnsanın doğa karşısında acınası bir
durumda olduğu mu? Köyden kente temelli veya geçici göçün nedenleri günümüzde
öyle iyi biliniyor ki, öykü bütün inandırıcılığını yitiriyor. Hacali bir
küçük-köylü olduğuna göre, öyküde küçük-köylülüğün doğal afetler
yüzünden sık sık güç durumda kaldığı mı anlatılmak istenmiştir? Amaç bu ise,
asıl nedenler savsanmış, onların sonuçları neden gibi sunulmuş olmuyor mu? Bu
sorulara başkaları da eklenebilir; çünkü öykünün açık seçik bir mesajı yoktur.
Yorganımı Sıkı Sar, Sayar'ın yazarlık başarısına hiç bir şey
katmıyor. Başarılı, sevilen bir yazarın böyle bir kitabı yayımlama nedeni kolay
anlaşılır gibi değil. Sayar okurlarına bunu yapmamalıydı.
i Ragıp Gelencik,
"'Yorganımı Sıkı Sar'", Türkiye Yazıları (dergi), sayı 2, Mayıs 1977,
s. 32.
|
|