|
KÖY ENSTİTÜLERİ[i]
1— 1935'lerde Köy Enstitüleri'nin kurulmasını zorlayan
ekonomi-politiğin iç ve dış dinamikleri sizce nelerdir?
Kurtuluş Savaşından sonraki toplumsal yapımız, çok keskin çizgileriyle, şöyledir:
Toplumda ağırlığı olamayacak kadar cüce bir işçi sınıfı; geniş bir köylülük
ve güçlü bir toprak ağalığı (Feodal kalıntılar demek, bugün
için doğrudur). Küçük bir ticaret burjuvazisi ve sivil-asker bürokrasisinin
önderliğinde toprak ağalarının ve ticaret burjuvazisinin politik iktidarı.
Türkiye'nin bugününü belirlemiş yol, daha İzmir İktisat Kongresinde saptanır. Bu
yol, bir burjuvazi yaratmayı, dolayısıyla Türkiye'de çağdaş sınıfları yaratmayı
amaçlar. 1928-30 ekonomik bunalımından sonra "devletçilik"e geçilmesi, bu
yolun bırakılması anlamına gelmez. Amaç bugüne kadar değişmeden kalmıştır;
devlet ve devletçilik bir burjuvazi yaratmak için kullanılmıştır. Dış ekonomik
ilişkilerde ağırlık Nazi Almanyasına tanınır ve Türkiye aleyhine sürekli dış
ticaret açığı görülür. Bütün bunlara uygun olarak, tarihe ve dil
sorununa ırkçı bir yaklaşım başlar.
Türkiye'de bir burjuvazi, dolayısıyle çağdaş sınıflar yaratmayı amaçlamak,
emperyalist çağda ilerici bir tutum değildir. (Bunun kanıtı Türkiye'nin bugünkü
durumudur.) Bununla birlikte, sosyo-ekonomik yapı başka bir karar almaya ve uygulamaya
elverişli değildir. Karşıt görüşteki bürokratların ve aydınların çabası
başarısızlığa uğrar. Alınan karar, başka şeyler arasında, öncelikle şunu
gerektirir: Tarımsal üretim artırılmalı, köy, dar iç pazara katılmalı ve pazar
genişletilmelidir. 1930'larda yalnız Köy Enstitüleri'nin değil, Tarım Satış ve
Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri'nin kurulmasında da bu nedenler etkin
olmuştur.[ii] Bundan başka, Köy Enstitüleri'nin kurulmasıyla şu amaçlar
da güdülmüştür: İktidarda önder durumda olan bürokrasiyi destekleyecek kadrolar,
nitelikli işçi olmaya uygun hale getirilmiş köylü gençler yetiştirmek. Bununla
birlikte, halkçı bürokratların Köy Enstitüleri'yle köylülüğü bir çeşit
ideolojik eğitimden geçirmeyi amaçladıkları da yadsınamaz.
Kentte ve kasabada zanaatçılık ilişkileri egemendir ve bu ilişkilerden adam koparmak
güçtür. Oysa kırda, istenen nitelikteki insanları her şeyi, kendilerini bile, kendi
emekleriyle üretecek biçimde örgütleyip yetiştirme olanağı vardır. Bu da, Köy
Enstitüleri'nin kurulmasını gerektiren ve onların niteliklerini belirleyen nedenlerden
biridir. Köy Enstitüleri'nde öğrenciler gerekli her türlü yapıyı kendileri kurar,
tarımsal üretimde bulunur vb. Ve Köy Enstitüsü mezunu, köyde görev alınca da
üretkenliği sürer (çünkü üretim araçlarıyla donatılır) ve devlete nerdeyse
bedavaya malolur.
2— Köy Enstitüleri kırsal kesimde yaşayan halkın örgütlenmesini
amaçlamış mıdır? Amaçlamışsa bu örgütlenmenin niteliği nedir ve hangi boyutlara
ulaşmıştır?
Kırsal halktan, küçük ve topraksız köylülük anlaşılırsa, Köy Enstitüleri'nin
kırsal halkı kendi ekonomik çıkarlarını koruyabilmesi için örgütlemek gibi bir
amacı olmamıştır. Yalnız, halkçı bürokratlar köylülüğün eğitimiyle birlikte
onun bu anlamda örgütlenmesini de düşünmüş ve bu amaçla çalışmış olabilirler.
3— Köy Enstitüleri deneyinde yabancı ülkelerin eğitim sistemlerinden
esinlenilmiş midir? Yoksa yalnızca toplumumuzun sosyo-ekonomik yapısının zorladığı
tümüyle özgün bir kurum mudur?
Köy Enstitüleri'nin başlıca özgünlüğü, Türkiye'nin sosyo-ekonomik koşullarına
uygunluğunu bugün bile açıkça gösteren kuruluşlar olmalarıdır. Bu okullarda
uygulanmış eğitim sistemi bizde geliştirilmiş değildir. O sırada, üretken, işe
dayalı bir eğitim için gerekli kadrolar da eksiktir. Bu yüzden emek israfı olmuştur.
(Örneğin, Çifteler Köy Enstitüsü'nde akasya dikilecek alanda kirizma yapılmış,
dikilen akasyaların altı, yıllarca, bir bağ gibi işlenmiş ve ağaçlar, yıllarca,
öğrencilerin elle taşıdıkları suyla sulanmıştır.[iii]) Bu, üretken,
işe dayalı bir eğitimde önemli bir yanlıştır.
4— Köy Enstitüleri'nin Türkiye koşullarına uygun olan, ama günümüzün
eğitim sistemini oluşturanlara aykırı düşen genel çizgisi ne olmuştur?
Köy Enstitüleri'nin Türkiye'nin o zamanki koşullarına uygun düştüğü, yukarda,
eksik de olsa, herhalde gösterilmiştir. Bugünkü koşullar çok başkadır.
Burjuvazinin kendi çıkarlarına uygun emekçiler yetiştirmek için kıra gitmesi
gereksizidir. Kent koşulları ona daha uygun, daha ucuz olanaklar sağlamaktadır. Ve
öyle görünüyor ki Köy Enstitüleri yeniden açılmayacaktır. Köy Enstitüsü
mezunlarının kendilerini Köy Enstitüleriyle özdeşleştirmelerine de hiç gerek
yoktur.
5— Köy Enstitüleri'nin herhangi bir yabancı ülkenin eğitim sistemine etkisi
olmuş mudur?
Köy Enstitüleri'nin yabancı herhangi bir ülkenin eğitim sistemine etkisi olup
olmadığını bilmiyorum. Ve böyle bir etkinin varlığına örnek gösterilebilecek
olguların özel bir dikkatle incelenmesi gerektiği kanısındayım.
6— Hasan Âli Yücel'in Millî Eğitim Bakalığından uzaklaştırılmasıyla
başlayan Köy Enstitüleri'nin kapatılma girişimlerini[-n][iv]
ve sonunda birkaç aşamada kapatılışının sosyo-ekonomik nedenleri ve politik
yansıyışları nelerdir?
1928-30 ekonomik bunalımı ve İkinci Dünya Savaşı, İzmir İktisat Kongresi'nde
alınan kararların uygulanmasını, ikincil bir neden olarak (Birincil neden emperyalist
çağda böyle kararların uygulanamayacağıdır. Daha doğrusu, emperyalist çağda
ulusal bir burjuvazinin yaratılamayacağıdır.) burjuvazinin yaratılmasını ayrıca
kösteklemiştir. Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı, toprak ağalarının ve
ticaret burjuvazisinin palazlanmasına yol açmıştır. (Tarımsal ürünlerin, dünya
üretiminin düşmesinden vb. ötürü değerlenmesi dolayısıyla.) Bu güçler
bürokrasiyi iktidardan uzaklaştırmışlar ve iktidarı doğrudan doğruya ele
geçirmeden önce, Köy Enstitülerini İsmat Paşa'ya kapattırmayı başarmışlardır.
Köy Enstitüsü mezunları, komünist olmadıkları halde, komünistlikle
suçlanmışlar, ağır baskılarla karşılaşmışlardır. (Hasan Ali Yücel de
komünist değildir. MEB'nin çeviri yayınları, klasik burjuva kültürünü ve onun
kaynaklarını Türkiye'ye aktarmayı amaçladığı halde, o yayınları okuyanların
bile komünist sayıldığı yıllar yaşanmıştır.) Köy Enstitüsü mezunlarının
kökeni kırsal halktır. (Onların çoğu, özellikle önceleri, düpedüz devşirilerek
Enstitülere alınmıştır.) Bu halk çocukları, politik iktidarın baskısı
karşısında örgütlenmişler ve Türkiye'de, ilk defa, politik iktidara karşı
örgütlenmiş bir bürokratik kesim oluşturmuşlardır. Daha sonra, 1960'larda,
öğretmenlerin sendikalaşmasında çok etkin bir rol oynamışlar, ve demokratik kavgaya
katılmışlardır. Onların bugünkü demokratik kavgada belirli bir yeri olduğu kabul
edilmelidir. Ve onlar, kendilerini Köy Enstitüleriyle değil, halkla
özdeşleştirdikleri sürece daha da başarılı olacaklardır.
i "Köy Enstitüleri
(Soruşturma)", Çağdaş Atılım (dergi), sayı 3, Nisan 1976, s. 5-13.
Çağdaş Atılım dergisi "Köy Enstitüleri" konusunda, Talip Apaydın, Ragıp
Gelencik ve Binali Seferoğlu'na altı soru yöneltmiş. Yalnızca Ragıp Gelencik'in
yanıtlarını aktardık; dolayısyla, aktarımımız eksik sayılabilir.
Cemal Süreya, "İki Dergi" adlı yazısında,
Çağdaş Atılım dergisinin "Köy Enstitüleri" konulu
"soruşturma"sına değinir. (Bkz.: Cemal Süreya, "'Günübirlik'ler (Toplu Yazılar II)", 2. baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Mart 2013, s.
396-397.)
ii Öner Ünalan'ın, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin tarihi,
yapısı ve işlevi konusunda yazdığı incelemeye bkz.: Ragıp Gelencik, "Tarım
Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Üzerine", Yeni Ülke (dergi), sayı 11/12,
Nisan/Eylül 1980, s. 81-91. (Yazıyı okumak için buraya tıklayınız.)
iii Öner Ünalan, Erzurum'daki Pulur Öğretmen Okulu'nda (eski Pulur Köy
Enstitüsü / 1957-58), Van'daki Alpaslan İlköğretmen Okulu'nda (eski Ernis Köy
Enstitüsü / 1959-61) ve Eskişehir'deki Yunus Emre İlköğretmen Okulu'nda (eski
Çifteler Köy Enstitüsü / 1963-69) tarım öğretmenliği yapmıştır.
iv Bizim eklememiz.
|
|