|
KONUŞMACI OLARAK KÜLEBİ'NİN ÖZELLİKLERİ[i]
Kimdir konuşmacı?
Belirli bir topluluğa, belirli bir konuda, belirli birtakım düşünceleri ve duyguları
sözlü olarak ileten kişidir konuşmacı.
Yakın zamanlara dek bir konuşmacıdan kalan, dinleyicilerinin belleklerine yazılmış
birtakım sözler ve görüntülerdi. Sonradan bunları yazanlar çıkabilirdi veya
konuşmacı kendisi yazılı bir metin bırakabilirdi. Ancak, anlamlı bir öksürük veya
hıçkırık yazıya geçirilemez. Sonra konuşmalar ses bantlarına kaydedilmeye
başlandı; ama anlamlı bir gülümseme veya el sallayış ses bandına kaydedilemez.
Bugün görüntü ve ses birlikte yayımlanıyor ve kaydediliyor. Ünlü politikacıların
konuşmaları TV ekranlarında izlenirken onların bıyık telleri, yüzlerindeki
sivilceler, ciltlerindeki krem, gözlerindeki sinsi kıpırtılar apaçık görülüyor.
Sesleri de isteğe uygun ayarlanabiliyor. Öyleyken, insanlar onları görüp dinlemek
için meydanlara koşuyor. Konuşmacı-dinleyici ilişkisi, yazar-okur ilişkisi gibi
değildir. Okur, yazarın fiziksel varlığı üstüne hiçbirşey bilmeyebilir. Ve bu onu
hiç etkilemez. Oysa dinleyici, konuşmacının hiç değilse sesini tanır.
Konuşmacı-dinleyici ilişkisi daha fiziksel, yakın ve doğrudan bir ilişkidir. Bu
ilişki aracısız ise, dinleyici edilgen değildir; davranışlarıyla veya konuşarak
konuşmacıyı etkileyebilir; öyle ki, konuşmacı tasarladığından bambaşka bir
konuşma yapmak, dahası konuşmaktan vazgeçmek zorunda kalabilir.
Başarılı yazar olmak, başarılı konuşmacı olmaya yetmez. Bunun tersi de doğrudur.
Hem başarılı yazar hem başarılı konuşmacı olmak herkese vergi değildir.
Yazarların hiç işlerine yaramayan fiziksel ıralar, örneğin gür ve güzel ses,
konuşmacılar için önemlidir. Yazı ile konuşma öyle farklıdır ki, yazılı bir
konuşma metnine bakılarak konuşmacının başarılı olup olmadığı söylenemez, olsa
olsa yazılı konuşma metni herhangi bir yazılı metin gibi değerlendirilebilir.
Sağlığı elverseydi de Külebi toplantıya katılıp kısa bir konuşma yapsaydı, onun
konuşmacı olarak özelliklerini tanıyacak mıydık? Hayır! Son yıllarda çok çöküp
ufalmış, sesi titreyen, duyguları biraz ağır basınca ağlamaya başlayıveren
seksenlik Külebi'nin konuşması bizi etkilerdi kuşkusuz; ama bu konuşma onun uzun
yıllar pek az değişerek sürmüş tipik sayabileceğimiz konuşmanlığına uygun
örnek olmazdı.
Külebi, 90'lı yıllara dek boylu boslu, yağız bir Anadolu insanıdır. Yüzüne
ciddilik de yaraşır güleçlik de. Genellikle yumuşak, hoş bir sesle ve halktan gelme
olduğunu belli ederek konuşur. Temizlikte titiz, giyinişinde resmi bir adamdır. Bunlar
konuşmacılarda arananan ıralardır.
Külebi, 1940'ta, İstanbul'da Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümünü bitirir; 1942'den başlayarak 14 yıl öğretmenlik yapar. Demek ki onun
konuşmacılığı eğitimiyle de desteklenmiştir ve işi dolayısıyla yaşamının bir
parçası olmuştur. 1972'de emekli olmasına değin hep eğitim ve öğretim ile ilgili
işlerde çalışması Külebi'nin insanlarla ilişkilerini ayrıca geliştirir; öyle ki,
konuşmalarında dinleyicilerinin özellikle nelerle ilgilendiklerini ve nasıl
yönlendirileceklerini kolayca sezer.
Külebi'nin nasıl bir konuşmacı olduğu özellikle 1972, 1976, 1978 ve 1980
yıllarında toplanmış Türl Dil Kurultaylarının tutanaklarında görülür. Bu
tutanaklardaki konuşmaları banttan yazıya geçirilmiştir; hangi ortamda, ne gibi
ilişkiler içinde yapıldıkları da bellidir.
Külebi, Türk Dil Kurumu üyesi olarak, ilk kez On Dördüncü Türk Dil Kurultayında
kürsüye çıkıp konuşmuştur (1974). Bunu kendisi söyler. Gene kendi sözlerine göre
Türk Dil Kurumuna 1950'de üye olmuştur. (On Dördüncü Türk Dil Kurultayı, 1974,
TDK yayınları, Ankara, 1975, s. 193.) Demek ki onca Türk Dil Kurultayında 24 yıl
(çeyrek yüzyıl) kürsüye çıkmamıştır. Bu, Külebi'nin topluluk karşısında
konuşmaya kendi kişiliğinden gelen bir düşkünlüğü olmadığını gösterir.
Külebi, bizde epey sık rastlanan konuşma tutkunlarından değildir. Kurultaylarda
kürsüye çıkmadan, yerinden yaptığı kısacık konuşmaları, herhangi bir kimsenin
konuşmazlık edemeyeceği durumlarda suskun kalabilmesi, biraz da bundan ötürüdür. O,
susmanın da bir konuşma değeri olduğunu iyi bilen konuşmacılardandır. Külebi
konuşmayla her işin kotarılamayacağını bilir ve başka ilişkilere de değer verir.
Külebi'nin kurultaylardaki konuşmaları kısadır; en uzun konuşmasını On Beşinci
Kurultayda yapmıştır (1976). Bu konuşması dört tam sayfa tutmaz (On Beşinci
Türk Dil Kurultayı, 1976, TDK yayınları, Ankara, 1977, s. 125-129). Külebi'nin
konuşma dili yalındır. Sözcük seçiminde çok dikkatlidir. Yanlış anlanmaktan
çekindiği çok bellidir.
Külebi konuşmalarını nasıl bir ortamda yapmıştır? Türk Dil Kurumu kapatılmadan
önce canlılığı azalmış bir dernektir. Bu derneğin üye sayısı 530 dolayında
dondurulmuştur; örneğin 1974'te 528 ve 1982'de 533'tür. Üyelerinin yaş ortalaması
60 dolayındadır. Her kurultayda "aramızdan ayrılanlar" denerek ölenlerin
adları ve "aramıza katılanlar" denerek yeni üyelerin adları okunur.
Yaklaşık 260-280 üye ile toplanan kurultaylarda aşağı yukarı herkes birbirini
tanır.
Külebi Türk Dil Kurumuna en çok emek vermiş üyelerdendir. 1972'de emekli olduktan
sonra kendini Kuruma adamıştır. 1980'lerin sonlarında Kuruma taze kan aşılamak
gerektiğini görenlerle birlikte Aziz Nesin gibi yazarlarımıza Kurumun kapılarını
açanların başında gelir. Külebi böyle bir ortamda önderlik nitelikleriyle
başarılı bir konuşmacı olarak görülür. Öyle olmasaydı konuşmacı yanı
anımsanmazdı; dolayısıyla ben de bu konuşmayı yapmazdım. Külebi büyük bir
konuşmacı değildir; çünkü ortamı büyük konuşmacılar yetişmesine uygun
değildir. O ortama büyük konuşmacılar da gerekmez. Ama Külebi'yi tanıdığım
kadarıyla diyebilirim ki, uygun koşullarda büyük bir konuşmacı da olabilirdi.
i Öner Ünalan,
"Konuşmacı Olarak Külebi'nin Özellikleri", Cahit Külebi'ye Saygı,
1. baskı, Edebiyatçılar Derneği Yayınları: 14, Ankara, Haziran 1998, s. 73-75.
Öner Ünalan'ın 25 Mayıs 1997'de, Ankara Opera Sahnesi'nde Edebiyatçılar Derneği'nin
düzenlediği Cahit Külebi'ye Saygı Günü'nde yaptığı konuşmanın metni.
(Daktilosuyla yazdığı özgün metinden aktardık.)
|
|