Yazıları

ANDAY'IN DENEMELERİNDE İNSAN[i]

Konuşmamda sizlere sunacağım bir inceleme değil, bir deneme. Bu denemenin konusu "Anday'ın Denemelerinde İnsan". Konuyu böyle saptayanlar ne ve nasıl düşündüler, bilmiyorum. Ancak, "Anday'ın Denemelerinde İnsan" diye bir konu olabiliyorsa, genel olarak "Denemede İnsan" diye bir konu da olabilir. Anday'ın denemelerinden bir insan portresi çıkarılabiliyorsa, başkalarının denemelerinden de bir insan portresi çıkarılabilir demektir. Denemeciden denemeciye değişen, dahası bir ve aynı denemecinin dönemlerine göre değişebilen bu insan portresine, salt kolaylık olsun diye, "deneme insanı" diyeceğim.

Deneme insanı denemelerle var olduğuna göre, onun varlık ortamı üzerinde durmak gerekir. Burada bir deneme tanımı vermeyeceğim. Deneme tanımlarının genellikle birleştiği iki nokta vardır: Birincisi, deneme edebî bir türdür. İkincisi, denemenin tabanı düşünce veya düşünmedir. Deneme okurları bilirler ki, denemelerde peçelenmiş değer yargıları ve duygular da yer alabilir.

Denemenin edebî bir tür olması, daha çok, deneme insanının sunuluşu ile ilgilidir. Deneme insanı düşünce veya düşünme tabanı üzerinde belirlenen bir insandır. Düşüncenin veya düşünmenin böyle belirleyici olması, deneme ile ideoloji arasında sıkı bir ilişki olmak gerektiğini düşündürür.

Her insan, doğduğu anda, toplumsal birtakım düşünce sistemleriyle kuşatılır. Bu düşünce sistemlerine ideoloji diyoruz. İdeoloji, sınıfsal karakteri de olan bir politik, dinsel, felsefî, sanatsal, vb. düşünceler sistemidir. Ve her ideoloji, insanların düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını etkileyerek kendisine uygun değer yargıları geliştirmeye ve davranış örnekleri belirlemeye yönelik bir düşünceler sistemidir.

Herkes toplumsal ve ekonomik ilişkiler içinde yaşar. Onun içindir ki herkesin şöyle veya böyle ve şu veya bu oranda paylaştığı bir ideoloji vardır. Denemeciler benimsedikleri ideolojiyi, deneme yazarak, hem geliştirmeye hem de yaymaya çalışırlar. Deneme çok kullanışlı bir ideolojik savaş aracıdır; çünkü kullanım alanı çok geniştir. Denemeciler de ideolojik savaşçılardır. Nurullah Ataç'tan Anday'a dek sayabileceğiniz bütün denemecilerimiz, ideolojik savaş vermiş yazarlarımızdır.

Denemeci yeni hiçbir bilgi sunamaz; çünkü denemedeki düşünüş, bilimsel incelemeye ve araştırmaya kapalıdır. Denemeci, bir bilim adamı gibi inceleyip araştırmaya başladığı anda denemeci olmaktan çıkar; çünkü bilimsel yöntemler kullanması gerekir. Denemeci incelemez ve araştırmaz mı? Evet, o da inceler ve araştırır, ama onun inceleme ve araştırma çabaları, ideolojisini değişen koşullara uyarlamaya ve yaymaya yöneliktir. Denemecinin sunabileceği yenilikler, ideolojisinin yeni koşullara uyarlanmaları ve buna uygun gelişmeleri olabilir. Deneme insanı bakımından bunun anlamı şudur:  İdeolojik olarak belirlenmiş deneme insanının kimi karakterleri, ideolojinin uyarlanmalarına ve gelişmelerine bağlı olarak gelişebilir ve değişebilir. Demek ki, deneme insanı, değişmez ve gelişmez bir insan portresi değildir. Bu portre, düşünsel çzigileri ve edebî renkleriyle değişir ve gelişir bir portredir.

Denemeci, denemelerinde, ölü veya diri gerçek insanlardan söz edebilir, onları örnek gösterebilir. Ama bundan ötürü o insanlar deneme insanı veya deneme insanları olmaz. Olsa olsa, duruma göre, o insanların örnek veya ortak kimi karakterleri, denemelerdeki genel insan portresinin karakterleri arasında yer alabilir.

İdeolojiler gökten zembille inmez. Her ideoloji belirli tarihsel, toplumsal ve ekonomik koşulların ürünüdür. Ve her ideoloji maddesel varlık gerekçeleriyle birlikte doğar, gelişir ve ölür. Dolayısıyla, her ideoloji, tarihsel gerçekliğin bir yanıyla bağlantılıdır. Deneme insanı, insan gerçekliğinin ideolojik bir açıdan ve denemeciye de bağlı bir görünüşüdür. Deneme insanı, gerçeklikten tümüyle kopuk, baştan sona denemecinin yarattığı bir portre değildir.

Anday'ın denemelerindeki insan da, önce, böyle bir insandır.

Cumhuriyet kurulduğunda Anday 8 yaşındadır. Yetiştiği Türkiye'de resmen güdülen amaçlar şunlardır: Toplumun uluslaşması, ekonomide ve politikada ulusallık, aydınlanma, burjuva kültürü ve kaynaklarını topluma tanıtmak ve toplumu o kültürü benimsemeye uyarlamak. Bu amaçlar "çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak" ve tek sözcükle "batılılaşmak" diye özetlenir. Anday batılılaşma amacının resmen güdüldüğü bir Türkiye'de yetişmekle kalmaz, o günlerin ilerici aydınlarıyla birlikte, bu amaca ulaşılması için yalnız genç bir aydın olarak değil, bir süre bürokrat olarak da çalışır. Anday'ın kafası bu koşullarda biçimlenmiştir.

Anday, yaklaşık elli yıldır deneme yazıyor. Saptayabildiğim deneme kitaplarının sayısı 12. (Doğu-Batı, 1961; Konuşarak, 1964; Sosyalist Bir Dünya, 1975; Maddeselcilik ve Ülkücülük, 1977; Paris Yazıları, 1982; Yeni Tanrılar, 1974; Dilimiz Üstüne, 1975; Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği, 1990; Aldanma ki, 1992; Yiten Söz, 1992; Geleceği Yaşamak, 1994; İmge Ormanları, 1994.)

Ancak, deneme adı altında toplanmış olsalar da, bu kitaplardaki bütün yazılar deneme değidlir. Edebiyat öğretmenleri, Anday'ın denemeden başka eleştiri, makale, anı ve söyleşi de yazdığını ve başarılı portreler çizdiğini ilerde öğreteceklerdir. İlerde diyorum; çünkü Anday, Türk Dili ve Edebiyatı Müfredat Programının dışında tutulan değerlerimizdendir.

Anday, "İnsancılık mı, İnsancıllık mı?" başlıklı bir denemesini şöyle bitirir:

"Erasmus'u odak yerine alan şu kısa değinmeden de anlaşıldığı üzere, insancı (hümanist) görüş ancak 'insana gelişme özgürlüğü ve hakkı tanıma' biçiminde özetlenebilir. İçtenlikle uygulandığında, bu bir kültür devrimi olacaktır. Ne ulu ne yüce bir görüştür bu! Erasmus'un gününde (XVI. yüzyıl) gerçekleşemedi ise, bir gün elbette gerçekleşecektir. Yeter ki, başta aydın aristokrasisi olmak üzere, kırallar, papalar, prensler, 'insanın değeri'nin baş değer olduğu gerçeğini benimsesinler ve bu değerin bir gün toplumdaki yerini alacağına inansınlar... O gün, bütün insanları sevmek romantizmi kendiliğinden silinecektir, çünkü herkes saygın bir kişiliğe kavuşacaktır. Bana, 'Edebiyatın en sağlam temeli nedir?' diye sorsalar, 'İnsanın suçsuzluğuna iananmaktır' derim." (Melih Cevdet Anday, Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği, Çağdaş Yayınları, 3. Bası, İstanbul, Mart 1994, s. 7-8.)

Burada idealist dünyagörüşüyle karşı karşıyayız; çünkü düşüncenin maddesel nedenleri anılmıyor. Düşüncenin yayılmasını ve dünyayı değiştirmede bir kılavuz gibi iş görmesini gerektiren maddesel koşullar da anılmıyor. Ve dar birtakım toplumsal çevrelerin bir düşünceyi benimsemesiyle o düşünceyle bağlantılı sorunların çözülebileceğine inanılıyor.

Anday'ın idealist dünyagörüşüne bir örnek daha vereyim: "Tanıklık" adlı çok yeni bir denemsini şöyle bitiriyor:

"Doğmak, yaşamak, ölmek bizim uydurduğumuz içi boş kavramlardır. Ne doğan var, ne ölen; yaşam süreklilik içindedir." (Melih Cevdet Anday, "Tanıklık", Cumhuriyet, 5 Mayıs 1995.) Oysa doğmak, yaşamak ve ölmek, her canlı birey için var olan birer olgudur. Yaşam yeryüzündeki toplam canlı madde olarak düşünülse bile, sürekliliği bir başlangıca bağlıdır ve bir sonu olacaktır. Doğmak ve ölmek yaşamda iç içedir, birliktedir.

Şimdi, Anday'a göre edebiyatın en sağlam temelini ele alalım: "İnsanın suçsuzluğuna inanmak." Suç olmadan suçluluk ve suçsuzluk olmaz. İnsanın suçsuzluğuna inanılırsa, suçlu ne veya neler olacak? İnsandan başka şeyler. Anday'ın en sağlam temeli insancıl sayılsa bile, maddesel tabandan yoksun idealist bir temeldir. Suç belirli toplumsal ilişkilerde o ilişkileri aksattığı veya aksatacağı, bozduğu veya bozacağı kabul edilen eylemlerdir diye tanımlanabilir. Onun içindir ki, toplumsal ilişkilerdeki değişmelere bağlı olarak suç sayılan eylemler de değişir. Anday'ın edebiyatın en sağlam temeli saydığı "insanın suçsuzluğuna inanmak"taki suçun nasıl bir eylem olduğu belirsizdir.

Bu örnekler dolayısıyla sunu söylemiş oluyorum: Anday'ın denemelerindeki insan, insan gerçekliğinin idealist, insancı (hümanist) ve insancıl bir ideoloji açısından, Anday'a da bağlı görünüşüdür.

Burada iki noktaya değinmek istiyorum: Birincisi, materyalist dünyagörüşünden idealist dünyagörüşüne kaymak çok kolaydır. Düşüncenin ilişkin (relative) olduğunu bir an için unutan materyalist, idealist gibi düşünmeye başlar. Maddesel koşullar belirli bir evreye dek gelişmemiş, dolayısıyla yeterince çözümlenememişse, materyalistin idealizme kayması kolaylaşır. İkincisi, ilericiliğin de ilişkin (relative) olduğu unutulmamalıdır. İnsanların can güvenliğinden bile yoksun olduğu bir toplumda, insancı ve insancıl bir ideoloji, idealist de olsa ilericidir. İnsanlığın genel durumuna bakılırsa, böyle bir ideoloji, günümüzün ilerici ideolojilerinden sayılır. Böylelikle, materyalist dünyagörüşünün devrimci potansiyelini görmezlikten gelmiş olmuyorum. Hayır! Yalnızca, devrimciliğin de ilişkin (relative) olduğunu söylemiş oluyorum.

Son elli yıllık, özellikle de son yirmi beş yıllık gelişmelerle, 2000'e beş kala, ülkemizin içine düştüğü durum bellidir. Anday, elli yıldır deneme yazarak, denemelerinde sunduğu insanla, bu gidişi önlemeye çalışmış aydınlarımızdandır. Onun içindir ki yalnız edebiyat tarihimizde değil, düşünce tarihimizde de yeri vardır.


i Öner Ünalan, "Anday'ın Denemelerinde İnsan", Melih Cevdet Anday Günleri (20-21 Mayıs 1995), 1. baskı, Edebiyatçılar Derneği Yayınları, Ankara, 1995.

Öner Ünalan'ın 20 Mayıs 1995'te, Ankara Opera Sahnesi'nde Edebiyatçılar Derneği'nin düzenlediği Melih Cevdet Anday Günleri Sempozyumu'nda sunduğu bildirinin metni. (Daktilosuyla yazdığı özgün metinden aktardık.)