|
BANAZLI PİR SULTAN BİLMEDİ BU HÜZNÜ[i]
|
|
|
|
Dokuz yüz ellilerde bir Ankara. Taşrada kalmış ilkokul giysileri,
üç numarayla kesilmiş saçlarıyla. İnce boyunlu yağız çocuk... İlhan'ı ilk
böyle gördüm. Sonra benim için Ankara dışında geçen yıllar başlar. 12 Mart
öncesine dek. 12 Mart döneminde İlhan ağır sorumlar altında yakındığını hiç
görmediğim genç ve güzel bir insandır. Ölçülü, düşünceli, özverili... Bana
öyle geliyor ki onu asıl kimliğiyle 12 Mart'ta bulduk. 12 Mart gibi bir dönemde onun
güzel ıralarını edinebilmesi için insanın mayasında seçkin şeyler olmak gerekir.
O, delikanlılık çağını atlayarak olgunlaşmış bir insandır. İlhan'da o ince
boyunlu yağız çocuktan bir şeyler kalmış olması da bundandır.
İlhan'ı son görüşüm 12 Eylül'den sekiz on gün sonra, Kızılay'dadır. "Durum
nasıl, Ağabey?" diye sordu. "Kötü!" dedim ve bir an duraksayıp
ekledim: "Daha da kötü olacak!" Sonraları bu sözümü sık sık anımsadım.
Doğrusu, 12 Eylül'ün İlhan'ı öldürecek denli kötü olabileceğini
düşünmemiştim. Her insana kötülük yapılabilir. Ama nasıl oluyorsa, İlhan'ı
bugün bile kötülük yapılamayacak bir insan olarak görüyorum. Onun için de
öldürülmüş olmasından büyük utanç duyuyorum.
İlhan'ın acısıyla Sivas'a gittim. Sivas onun doğduğu ile komşuydu. 12 Eylül
karabasanı kol geziyordu. Sivas'ta İlhan'la sık sık başbaşa kaldığımı farkettim.
İnsanlık tarihinin bir yanıyla zulüm tarihi olduğunu düşündüm. Dünyayı
zulümden kurtarmanın pek çetin bir iş olduğunu duydum. Sonra, bir gün, İlhan'ı
düşünmenin bana direnme gücü verdiğini sezdim. Beynim bunalmaktan kurtulma yolunu
İlhan'da bulmuştu. Bu, onun öldürülmesinden duyduğum acıyı artırdı. Güzel her
şeyde İlhan'dan bir parça bulmaya başladım. Salınan kavak yapraklarında onun
gülüşünü gördüm. Gök Medrese'nin taç kapısına İlhan'dan hüzünlü bir taş
yerleştirdim. Güzellikle acıyı birlikte tattım. Daha önce kafamda bir insanla
böyle yaşadığım olmamıştı. İlhan'ın öldürülmesiyle en sağlıklı yanım
yaralanmıştı ve İlhan yaramı sağaltıyordu.
Adı geçmese bile Sivas'ta İlhanlı bir hüzünle söylediğim bir dörtlük var:
masamda okunmuş gazete soğumuş bir bardak çay
karşımda Kongre Binası sıradan bir gökyüzü
Sivas'ta köylü bir akşam üstü
Banazlı Pir Sultan bilmedi bu hüznü |
|
i Öner Ünalan, "Banazlı
Pir Sultan Bilmedi Bu Hüznü", Cumhuriyet (Gazete), 7 Kasım 1992, s. 11.
(Daktilosuyla yazdığı özgün metinden aktardık.)
|
|