|
MEMETLERİN YILBAŞISI[i]
MEMET I
Memet tek başına
satranç oynuyor: Karaları kendi almış, akları kafasından geçenleri eksiksiz
bilebilecek birine bırakmış. Arkadaşı gelip deviriyor taşları.
- Gene mi satranç,
diyor. Karalara da pek düşkünsün.
- Gene satranç, diyor
Memet içinden. Karaların öncelikli üstünlüğü yok da ondan. Benim gibi.
- Yılbaşı bu gece.
Satranç mı oynayacaksın?
- Okurum biraz da, diyor
Memet.
- Paran var mı?
- Dört yüz otuz kuruş.
- On dört lira seksen
kuruşumuz var öyleyse. Kalk hadi!
- Nereye gideceğiz?
- Karadenizli'nin
lokantasına. Paramız az, ama otuzbeşlik bir rakı içer, bir şeyler yeriz.
İki üniversiteli, her
akşamki gürültüsünü yitirmiş öğrenci lokalinden yıldızlı bir Ankara ayazına
çıkıyorlar. Memet yılın ilk günü patates salatası yiyeceklerini düşünüyor.
MEMET II
Palandökenler, Erzurum
ovası, Ilıca istasyonunun yanındaki su kaynağından yumuşacık yükselen kükürtlü
buğular -Kaynak karlarla çevrili olduğu için mi bana ılık bir ilkbahar gününü
düşündürmüştü?- Karların üstünde yan yana üşümeksizin duran soğuk tanklar,
toplar, barakalar, kışlalar, nöbet tutan Memetçikler, içlerine kapanmış köyler,
küçük istasyon görevlileri, Karasu, sarp yarlar, tüneller, tren düdüğü,
tekerleklerin kimi zaman işitmez olduğum bilinen sürekli tıkırtısı, sonunda çöken
karanlıktan bana bakan görüntüm: Alnımı kırıştırmışım. Alnımda bir yorgunluk
var. Ta Erzurum'dan beri mi böyleydi alnım? Perdeleri kapamıyorum. Artık dışarda da
içeriyi görüyorum: Kara trende, ikincide yapayalnız oturuyorum. Varlığı kesin,
sonsuz olan, bana bağlı olmayan zamanda Ankara'ya, yeni bir yıla ilerliyoruz.
Saatlerden beri gördüklerim bana yılbaşının böylesine yakın olduğunu
duyurmamıştı. Neden duyursunlardı sanki? Bu geceyi yalnız geçireceğim
anlaşılan. Dün gece, yılbaşı için yolculuk yapanlarla kimbilir nasıl
kalabalıktı tren? Kendimizi yılbaşına göre, belli bir başka güne, bizim ortaya
koyduğumuz belli bir nesneye göre ayarlamak köleliği. Sıvas'ta ineyim, kanyak
alayım. İçmeden uyuyamam trende.
MEMET I
Rakılarına su
katmıyorlar.
- Kim için, diye soruyor
arkadaşı bardağını kaldırıp.
Sonra bunu kendisine
sormuş gibi ekliyor:
- Oral'ı geç:
İstanbul'da. Yüksel'i de geç: Babası ile kırmızı şarap içiyordur şimdi. Kim
için içelim biliyor musun? Sizin fakültede salak bir oğlan var ya, şu koca kafalı,
gözlüklü, açık ağızlı oğlan?
İçiyorlar o salak
oğlan için.
- Sizinkiler ne yapar
yılbaşı geceleri, diye soruyor Memet.
- Konu komşu bir evde
toplanıp kestane kabağı yerler. Kartı beş kuruştan tombala oynarlar.Gece
yarısından önce uykusu gelir çoğunun. Dağılırlar.
- Annem uyumuştur, diyor
Memet. Babam kahveye çıkmıştır, şimdi eve dönmek üzeredir.
Gözlerini rakı
bardağına dikiyor, onları düşünüyor. Sonra paraları olsa daha çok içmekten
başka bir şey yapmayacaklarını düşünüyor. Soruyor bunu arkadaşına.
- Daha içerdik, diyor
arkadaşı.
Daha içebilecek durumda
olsalardı sevdikleri konuları konuşacaklardı. Şimdi konuşamıyorlar.
Oysa patates salatası
ile karın doyurdukları akşamlar bile başarırlardı bunu. Bu gece salağın biri için
içiyorlar. Arkadaşlarına öfkeli gibiler. Onların durumlarını kıskandıkları da
söylenebilir. Kendileri olamıyorlar bu gece.
Memet bunları
düşünüyor.
MEMET II
Sevdiğim kanyağın o
hızlı etkisidir. İçtikçe bana ısınıyormuş gibi gelen kokusudur. Ayaklarımı
karşı sıraya dayadım. Tekerleklerin tıkırtısını dinleyerek kanyak içiyorum.
Sabaha karşı ver elini Kayseri. Kendimi bırakıyorum trenin sallantısına. Şimdi
Kızılırmak boylarındayızdır. Kızılırmak! Kızılırmak adı kadar eski bir
erozyondur. Öteyandan Kızılırmak verimli Bafra Ovası'dır. Hah ha... Erozyon
avuçları ile sıyırıyor toprağı, tırnakları ile kazıyor. Şimdi aydınlık
olsaydı pencereden bakıp bu korkunç değişmenin bulanık akıntısını
görebilecektim. Erozyonu düşünüyorum. Benim bir karış toprağım yok bu ülkede.
Olmayacak da. Toprağı olanlar onun böyle yavaş yavaş yitip gittiğini bir sancı gibi
duyuyorlar mı? Erozyon insana karşı, ben erozyona karşıyım. Nerede olursa olsun.
Kanyak etime tatlı bir
uyuşukluk getiriyor. Bu gece yolculuk yapmam gerekmese idi şimdi odamda olurdum. Ama
bırakmazlardı beni arkadaşlar. Birlikte içerdik şimdi. Yılbaşı gecesi içmek
gerekmez mi? Çok içerdim sanıyorum. Açıyorum ikinci kanyak şişesini.
Arkadaşlarımın yüzleri geliyor gözümün önüne. Genç yüzler, önce hepsinde
olağan dışı bir eğlenme çabası, sonra içkinin getirdiği aydınlık. Beni
andılarsa yerimde, Ankara yolunda mı olmak istemişlerdir yoksa Ankara'da mı? Sonra o
çok önemli an gelecekti: Yeni yılın başlangıcı. Hah ha... Yeni yıl için
içilirdi. Yeni yıl başlardı. Milyonlarca iyi dilekle. Dileklerin güçsüzlüğünü
unutmuyorum. Sonra kıyıya inerdim. Tek başıma. Van Gölü en karanlık gecelerde bile
kıyıyı yalayan suların sesiyle aydınlatır içimi. Bu gece ay var mı? Olmasa bile
ben var olduğunu düşünebilirim. Bir dolunay düşünürdüm. Van Gölü'nü
aydınlatırdı. Ay ışığı ne imiş gidin Van Gölü'nde görün! Göl bugüne kadar
olduğu gibi ıssız kalmamalı. Sandallar dolusu insanlar düşünürdüm. Türküler
söyleyen. Ben bunu yalnız yılbaşı geceleri düşünmedim. Evet, türküler söyleyen
insanlarla dolu sandallar. Van Gölü'nde eksikliğini duyduğum bir budur. Bu ne çok
şeydir, ne güzel, ne güç şeydir. Bizim gücümüz hüzünlenmekle, öfkelenmekle,
hayal kurmakla mı tükenecek? Ben hayal mi kuruyorum? Şimdi Van ili kar altındadır.
MEMET I
Lokale dönüyorlar.
Arkadaşı mektup yazacak. Memet bunu kesinlikle biliyor. O, her gün türlü mavilerle
örülmüş güzel gözleri olan bir kıza mektup yazar. Kızı gerçekten sevdiğini
sanmıyor Memet. Onun sevdiği yazmaktır, yazarken yeni kelimeler türetmek, güzel
sözler bulmaktır gibisine gelir. Bu gece yeni yıl üstüne yazar. İyi dileklerle garip
bir karamsarlık karışır mektubunda. Sonra yazdıklarını çizgisiz bir kağıda,
küçük temel harflerle, özenle temize çekip okur Memet'e. O bunda Memet'in satrançta
bulduklarına benzer şeyler buluyor olmalı. Bu gece de uzun uzun yazabilecek mi? Memet
satranç oynamayacak, okumayacak. Oturup düşünecek: Yılbaşı da ona değiştirmesi,
aşması gereken şeyler sezdiriyor. Sonra uyuyacak. Sonra "kafalarını adamakılı
bulmuş" arkadaşlarının gürültüleriyle kimbilir kaç defa uyanacak yurttaki
yatağında yeni yılın ilk günü ağarıncaya kadar.
MEMET II
Uyumuşum. Hareketin
kesilmesiyle uyandım. Lokomotifin fıslamasını işitiyorum. Saatime bakıyorum. Yeni
yılı başlatmışlar. Ben bu işe katılmadım.
i Öner Ünalan, "Memetlerin
Yılbaşısı", Dost (dergi), Ankara, Mayıs 1966, s. 14-15.
|
|