|
TÜRKÇENİN OLUMSUZ SÖZCÜK SORUNU[i]
XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında, birtakım Fransızca
sözcüklere, özellikle de terimlere karşılık bulmak zorunda kalan Osmanlı, çeşitli
yollarla ve daha çok "-î" nispet (ilgi) ekiyle sözcükler türetti;
başlarına da "başka, öbür, öteki" anlamlarına gelen Arapça gayr
(gayri) sözcüğünü getirip olumsuzlarını elde etti. Gayri, Fransızcanın im,
in, non olumsuzluk öneklerine karşılık oluyordu.[1]
Böylece Osmanlı, görünüşe göre, sorunu çözüverdi.
Böyle sözcüklere Türkçe karşılık bulmak gerekince Ziya Gökalp ve
çağdaşlarının önce "-î" ekine karşılık bulmaları gerekti.
"Meselâ edebi hafta yerine edebiyat haftası diyebiliriz. Hayatî mesele yerine
hayat meselesi diyebiliriz. Serkitabî'ye başkitapçı diyebiliriz, Cebrî'ye cebirci,
hay'iyun'a hey'etçiler diyebiliriz.
"Bu gibi suretlerle "î" edatının istimalini azaltmakla beraber,
maatteessüf en esaslı umdemize ve kaidemize muhalif olarak, birçok ıstılahlarda bu
edatı kabul etmek ıstırarındayız. Türkçülük yeni Türkçeye güçlük çıkaran
bütün mukavemetleri kırdığı halde bu küçük edat karşısında konsesyon yapmağa
mecbur oldu. Meselâ, tabiî hâdiselere tabiat hâdiseleri diyebiliriz. Fakat şu hâdise
tabiîdir, yahut değildir demek icabedince, "î" edatının büsbütün
atılamayacağını itirafa mecburuz. Marazî, içtimaî, ruhî, hayatî, bünyevî ilh.
keimeler de ayniyle bu tabiî kelimesi gibidir."[2] Tasfiyecilerden Fuat
Raif Beyin görüşü olarak da şunu ekler: "Fuat Raif Bey ... farisîdeki nisbet
"î"sine mukabil olarak 'ki, gi' edatını icada taraftar olduğunu, meslâ,
hayatî, sıfatı yerine hayatkı, edebî sıfatı yerine edebgi kelimelerini kullanmak
mümkün olduğunu beyan etti."[3] (Fuat Rauf Beyin "icadına taraftar
olduğu" "-gi" ("-ki") ekinin bilgi, vergi, biçki
gibi sözcüklerin türetilmesinde kullanılmış "-gi" ("-ki")
olmadığı bellidir. Onun önerisi yakıştırmaya dayanan uydurma bir çözümdür.
Gökalp bunu benimsemez.)
Gökalp sorunu gereği gibi incelemiş değildir. Örneğin, bulduğu çözüme göre
şöyle demekten yoksun kalır: Felsefenin takamülüyle felsefe mefhumu'nun
şumülü genişleyip felsefî mefhum'lar ve ıstılahlar çoğaldı. (Felsefenin
genişlemesiyle felsefe kavramı'nın kapsamı genşleyip felsefî kavram'lar
ve terimler çoğaldı.) Burada "felsefe kavramı" felsefe
sözcüğüyle adlandırılmış kavram, "felsefi kavram" ise felsefeyle ilgili
herhangi bir kavram anlamına geliyor. Bu fark "felsefe terimi" ile
"felsefi terim" arasında da var. "Felsefe terimi" terim olarak
felsefe sözcüğü, "felsefî terim" de felsefeyle ilgili herhangi bir terim
demektir.
Ancak, "felsefe terimi" ile "felsefî terim" farklı ise de,
"felsefe teriminin çoğulu (felsefe terimleri), felsefî terimler
anlamında kullanılıyor. "Felsefe Terimleri Sözlüğü"ndeki gibi.
Seçmecilik bir felsefe terimidir, denince, terim olduğu söylenen şey belirtildiği
için, "felsefe terimi" tekilken de "Felsefî terim" anlamına
geliyor. "Felsefe kavramı"nın çoğulu (felsefe kavramları) ise, felsefî
kavramlar anlamında kullanılabileceği gibi, "felsefe kavramı"nın kendi
çoğulu olarak da kullanılabilir: Felsefenin doğumundan günümüze birçok
"felsefe kavramı" (felsefe kavramları) görülür.
Gökalp andığı sözcüklerin olumsuzları üzerinde durmamıştır. "... şu
hâdise tabiîdir, yahut değildir demek icabedince..." diye düşünür de "şu
hâdise gayri tabiîdir, yahut gayri tabiî değildir demek icap
edince" diye düşünmez. Gökalp'e göre "-î" siz de gayri'siz
de edilemez.
Daha sonra, böyle Osmalıca ve Batılı sözcüklere Türkçe karşılık bulma
çalışmalarında, örneğin "-li" ve "-siz" gibi bir olumlu-olumsuz
sonek çifti pek kullanılmadı veya kullanılamadı: İradî'ye istemli (iştençli),
gayri iradî'ye istemsiz (istençsiz) denebildiyse de, içtimaî'ye toplumlu,
gayrî içtimaî'ye toplumsuz; tabiî'ye doğalı, gayri tabiî'ye doğasız;
vb. denemedi. Bunun üzerine, özellikle 1940'larda, çeşitli terimlere Türkçe
karşılık bulmakla görevlendirilmiş bürokrasi, dilimizin hiç işlek olmayan kimi
eklerine başvurdu. Halk dilinde belki yalnız iki sözcüğün (kumsal ve uysal)
türetiminde görülen "-sel" bunlardan biridir. Bu ekle içtimaî-toplumsal,
ilahî-tanrısal, ilmî-bilimsel, ruhî-ruhsal, ziraî-tarımsal,
nebatî-bitkisel, aklî-ussal, tecrübî-deneysel gibi birçok
sözcük türetildi. Güzel (gözel) sözcüğündeki "-(e)l" eki umumî-genel,
millî-ulusal, kanunî-yasal, keyfî-nitel, kemmî-nicel,
tabiî-doğal, iptidî-ilkel, farazî-sanal gibi sözcüklerin
türetiminde kullanıldı. Bu iki ek, Osmanlıcanın çok işlek "-î"siyle onun
Batılı dillerde gene çok işlek karşılıklarının yerine kullanıldığı için çok
işlekleşti. Başka eklere de başvuruldu: "-ce" (Arabî-Arapça),
"-ci" (kemanî-kemancı), "-cil" (ehlî-evcil),
"-den" (kalbî-yürekten, gönülden), "-si"
(habeşî-odunsu), vb.
Bu eklerle türetilmiş sözcüklere olumsuz da bulmak gerekiyordu. Onları
olumsuzlaştırmak için uygun sonekler bulunamadı. Halk uysal, güzel
diyordu, ama uysalsız, güzelsiz demiyordu, dememişti. Böyle
denebilip denemeyeceği belki araştırıldı. Olumsuz sonuca varılmış olmalı ki bu
yol kullanılmadı. Ondan daha iyi bir yolmuş gibi, Türkçede "başka,
yabancı" anlamlarına gelen yad sözcüğü gayri gibi
kullanıldı: Determinism-gerekircilik, determinist-gerekirci,
indeterminism-yadgerekircilik, indeterminist-yadgerekirci; esthetic-estetik,
nonesthetic-yadestetik gibi.[4]
Türkçeye aykırılığı zamanla anlaşılmış olmalı ki bu yol bırakıldı. Dilimize
bir çeşit olumsuzluk öneki kazandırma kalkışımı başarısızlığa uğradı. Ama
olumsuz türetmede bocalama sürdü: Dterminism-belirlenimcilik, determinist-belirlenimci,
indeterminism-belirlenmezcilik, indeterminist-belirlenmezci
örneğindeki gibi.[5] Oysa, "determinism" ve "determinist"
terimlerine gerekircilik ve gerekirci karşılıkları önerilince,
olumsuzları kendiliğinden dile geliverir: Gerekmezcilik ve gerekmezci!
Bunun gibi, o terimler belirlenimcilik ve belirlenimci denince,
olumsuzları "belirlenmezcilik" ve "belirlenmezci" değil, belirlenmeyimcilik
ve belirlenmeyimci olur.
Türkçede eylem kök ve gövdelerinden türetilmiş sözcüklere olumsuz bulmak
genellikle sorun değildir: Bilme-bilmeme, bilen-bilmeyen, bilir-bilmez, bildik-bilmedik,
bilici-bilmeyici, bilmiş-bilmemiş, bilesi-bilmeyesi... Bundan ötürü, örneğim
probable (muhtemel) sözcüğüne olası karşılığı önerilince, improbable
(gayri muhtemel) için olmayası karşılığı önerilmiş demektir.[6]
Bununla birlikte, eylem kök ve gövdelerinden kimi eklerle türetilmiş sözcüklerin
alışılmış, yukarıdaki sözcüklere benzer olumsuzları yoktur. Onların olumsuzları
şöyle türetilebilir:
"-gen" |
|
üşengen-üşenmegen |
"-gi" |
|
bilgi-bilmegi |
"-gin" |
|
girgin-girmegin |
"-eğen" |
|
olağan-olmağan |
"-ek" |
|
dönek-dönmeyek |
"-inti" |
|
çarpıntı-çarpmayıntı |
"-sel" |
|
uysal-uymasal |
Doğa (tabiat) "doğ" eylem
kökünden "-e" ("-a") ekiyle türetilmiştir. Örneksemeye göre onum
olumsuzu doğmaya, "doğal"ın olumsuzu "doğmayal"dır.
Ancak doğmaya sözcüğü ile adlandırabileceğimiz ve doğa'nın (tabiat'ın)
olumsuzu diyebileceğimiz bir kavram yoktur. O yüzden doğmayal
"doğal'ın" olumsuzu değildir, olamaz. Buradaki örnekseme olumlu sonuç
vermiyor. Doğal'ın pratikte geçerli olumsuzu başka bir örneksemeyle bulunmak
gerekir. Bu yapılırken düşünme veya düşünce-dil ilişkisi göz önünde
tutulmalıdır.
Türkçe olumlusu "-li" ve "-r" gibi olumsuzu bulunan eklerle gayri'li
sözcükler sorun yaratmaz: Kâfî-gayri kafî, yeter-yetmez, veya yeterli-yetersiz;
mesul-gayri mesul, sorumlu-sorumsuz; menkul-gayri menkul, taşınır-taşınmaz;
iradî-gayri iardî, istençli-istençsiz... Sorun yaratanlar, Türkçe
olumlusu "-sel" ve "-(e)l" gibi eklerle türetilmişlerdir. Gayri
şahsî, gayrî ilmî, gayri tabiî gibi. Bunlara önerilmiş
karşılıklar kişilikdışı, bilimdışı, doğadışı'dır.[7]
Bu bileşik (veya birleşik) sözcüklerdeki "dış" sözcüğü karşıtı olan
"iç" sözcüğünü çağrıştırdığı için kişilikiçi, bilimiçi,
doğaiçi sözcüklerini düşündürür. Burada ise "karşıt"
anlamlılık sözkonusudur.
Anılan sözcüklere uygun karşılıklar bulunmazsa dilimiz Osmanlıca ve sözgelişi
İngilizce karşısında şu duruma düşer:
tabiî |
|
natural |
|
doğal |
|
|
|
|
|
tabiî değil |
|
not natural |
|
doğal değil |
|
|
|
|
|
gayri tabiî |
|
unnatural |
|
doğal değil,
doğal olmayan |
|
|
|
|
|
gayri tabiî değil |
|
not unnatural |
|
doğal değil değil,
doğal değil olmayan,
doğal olmayan değil,
doğal olmayan olmayan |
Türkçede olumsuzun olumsuzunu böyle söylemek
yanlış değilse de, kullanışlı ve sevimli bir biçim değildir. Burada olumsuz
sözcük eksikliği göze çarpıveriyor.[ii]
Sorun somut bir örnekle açıklanıp çözülebilir: M merkezli bir çember var.
M ile M'ye göre çemberi biçimlendiren noktalar çembersel
noktalardır. Çemberin içindeki noktalar çemberiçi, dışındakilar de çemberdışı
noktalardır. (M hem çembersel hem çemberiçi bir noktadır.) Çemberiçi ve
çemberdışı noktalar, çembere ilişkin konumlarıyla "karşıt"
noktalardır. Çembersel olmayan noktalar ise, M dışında, bütün
çemberiçi ve çemberdışı noktalardır. Görülüyor ki çembersel
sözcüğünün olumsuzu çemberdışı değildir, olamıyor. Sorun, M
dışındaki bütün çemberiçi ve çemberdışı noktalara çemberseldışı
demekle çözülebilir. Bu da çembersel'in olumsuzu çemberseldışı
olabilir demektir. (Bu örnek, olumsuz kavram kapsamının karşıt kavram kapsamından
daha geniş, karşıt kavramlar kapsamları toplamına [M düşünülmezse][iii]
eşit olduğunu, demek ki olumsuz kavramların, dolayısıyla olumsuz sözcüklerin nice
önemli olduğunu gösterir.) Çemberseliçi (?) noktalara gelince, böyle
noktalar yoktur; dolayısıyla bu sözcük gereksizdir.
Burada Osmanlıcadaki (ve Batılı dillerdeki) olumsuz türetme yolu örnekseniyor.
Osmanlı, olumlu sözcüğü alıkoyup başına gayri getirmekle olumsuzu elde
edşyordu. Olumsuz olumluyu içerdiği için de herhangi bir yanlış anlama olmuyordu.
Türkçeye yad gibi bir olumsuzluk öneki kazandırılmaya çalışılırken de
bu yol örneksenmişti. Yalnız, Türkçenin önekli bir dil olmadığı ya unutulmuştu
ya da görmezlikten gelinmişti. Oysa, görülüyor ki, dilimizin sonekli bir dil olduğu
göz önunde tutularak da bu örneksemeye başvurulabilir. Böylece kişisel-kişiseldışı,
bilimsel-bilimseldışı, doğal-doğaldışı, evcil-evcildışı
gibi olumsuzlar elde edilir.
Onların yerine kişiselsiz, bilimselsiz, doğalsız, evcilsiz
de denebilir. (Öznel görüşüm, bunun daha uygun bir yol olduğudur; çünkü bu yol
tutulursa, çember örneğinde çemberseliçi gibi bir sözcüğün önce
düşünülmsei, sonra da gereksizliğinin anlanması söz konusu değildir.) Böyle bir
olanak vardır. Dilbilgisi kitapları "-siz" ekinin "-li"nin olumsuzu
olduğunu yazar. Oysa "-siz" ile'nin de olumsuzudur: Sevgi ile
eğitilmiş / sevgi-siz eğitilmiş, tel ile bağlanmış / tel-siz
bağlanmış örneklerindeki gibi. Üstelik bu kullanım çok yaygındır.
"-siz" eki "-li"siz sözcüklerin olumsuzlarını türetmede de
kullanılır: Tekin-tekinsiz, rahat-rahatsız, uygun-uygunsuz
(Dilimizde "uygunsuz durumda yakalanmak" diye bir deyim bile vardır.) Bu,
kuralsız bir durum da değildir:
1 |
|
2 |
|
3 |
|
4 |
|
|
|
|
|
|
|
rahatlık |
|
rahatsızlık |
|
rahatsız |
|
rahat |
ekşilik |
|
ekşisizlik |
|
ekşisiz |
|
ekşi |
eşitlik |
|
eşitsizlik |
|
eşitsiz |
|
eşit |
1. ve 2. sözcükler 3. ve 4. sözcükler olmadan
türetilemez. 2. sözcükler, örneksemeye göre rahatlılık, ekşililik,
eşitlilik sözcüklerinin de olumsuzudurlar. Burada önemli olan 1.
sözcüklerin olumsuzları olmalarıdır. Bu, "-siz" eki Türkçede böyle daha
çok kullanılabilir demektir. Şöyle:
1 |
|
2 |
|
3 |
|
4 |
|
|
|
|
|
|
|
kopukluk |
|
kopuksuzluk |
|
kopuksuz |
|
kopuk |
koşutluk |
|
koşutsuzluk |
|
koşutsuz |
|
koşut |
doğallık |
|
doğalsızlık |
|
doğalsız |
|
doğal |
içtenlik |
|
içtensizlik |
|
içtensiz |
|
içten |
bilimsellik |
|
bilimselsizlik |
|
bilimselsiz |
|
bilimsel |
bencillik |
|
bencilsizlik |
|
bencilsiz |
|
bencil |
döneklik |
|
döneksizlik |
|
döneksiz |
|
dönek |
Burada şöyle denebilir: "-sel",
"-(e)l", "-cil" ile türetilmiş sözcüklerin böyle
olumsuzlaştırıldığına halk dili tanıklık etmiyor. Doğru! Halk dilinde öyle
sözcükler yoktur. Halk, sınırlı ve az ilişkili günlük yaşamda öyle sözcükleri
gereksememiştir. Oysa bugün, Türkçeyi kullanarak bilim ve felsefe ile uğraşmak
gerekiyor. Öyle sözcüklere gerek var. Onlar halk dilinde olmasalar bile,
türetildikleri yol halk dilinden çıkarılmıştır.[8]
1 Mustafa Nihat Özön, Osmanlıca-Türkçe
Sözlük, genişletilmiş 2. basım, İnkılap Kitabevi, İstanbul, Ekim 1955.
2 Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları (ikinci basım, Varlık
Yayınları, Ekim Basımevi, Temmuz 1955), s. 83.
3 Ay., s. 85.
4 Bir de şu yol denendi:
|
synchronous |
|
eşinzaman |
|
asynchronous |
|
yadınkurun |
Türkçe Sözlük'te şöyle
yazılıdır:
"yadınkurun b. s. fiz. Başlama ve bitme anları başka olan (olaylar), eşinzaman
karşıtı, asenkron."
Burada, Türkçe Sözlük'te yazılı olduğu gibi karşıtlık değil,
olumsuzluk sözkonusudur. Eşinzaman ve ondaki eşin ile yadınkurun'daki
yadın sözcükleri Türkçe Sözlük'te yoktur. Eşin ile yadın,
"odun" sözcüğünün ateş ile anlamdaş "od"dan türetildiği gibi
türetilmiş olsa gerek. Sözlükte kurun sözcüğü de yoktur. O da Arapça karn
(devir, zaman) sözcüğünün çoğulu olmalı. Bkz.: Türkçe Sözlük, gözden
geçirilmiş 6. baskı, TDK Yayınları: 403, Bilgi Basımevi, Ankara, 1974. Ve,
genişletilmiş 7. baskı, TDK Yayınları: 505/1-2, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,
1983.
5 Prof. Dr. Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, TDK
Yayınları: 408, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1975.
6 Olmayası sözcüğü Türkçe Sözlük'te yoktur.
"Gayri muhtemel" olasılığı bulunmayan, olacağı sanılmayan
diye açıklanmıştır.
7 Türkçe Sözlük'ün 6. baskısında gayri maddesi işlenirken bilim
dışı (sözcükler ayrı) ve doğadışı (sözcükler bitişik)
yazılmıştır. İkisi de madde olarak alınmamıştır. 7. baskıda bu sözcükler hem
bitişik hem de birer madde olarak verilmiştir.
8 Bu incelemin yaklaşık üçte biri yeniden yazılmıştır.
i Ragıp Gelencik,
"Türkçenin Olumsuz Sözcük Sorunu", Dil ve Politika (Fe Yayınları,
Ankara, Kasım 1993), s. 129-136. Bu yazı ilk kez Soyut dergisinde (Ragıp
Gelencik, "Türkçenin Olumsuz Sözcük Sorunu", Soyut (dergi), sayı 89, Mart
1976.) yayınlanmıştır.
ii Öner Ünalan'ın yukarıda söylediği gibi, "doğal" yerine
"doğalı" denebilmiş olsaydı:
|
tabiî |
|
natural |
|
doğalı |
|
tabiî değil |
|
not natural |
|
doğalı değil |
|
gayri tabiî |
|
unnatural |
|
doğasız |
|
gayri tabiî değil |
|
not unnatural |
|
doğasız değil |
Ancak, denememiştir. Bugünkü duruma
(italik), yazısının sonunda önerdiği çözüm (koyu italik) ise şöyle:
|
tabiî |
|
natural |
|
doğal |
|
doğal |
|
tabiî değil |
|
not natural |
|
doğal değil |
|
doğal değil |
|
gayri tabiî |
|
unnatural |
|
doğadışı |
|
doğalsız |
|
gayri tabiî değil |
|
not unnatural |
|
doğadışı değil |
|
doğalsız değil |
Ve, doğadışılık yerine doğalsızlık.
iii Köşeli ayraç içindeki sözler de Öner Ünalan'ın.
|
|