|
TARIM H0CAMIZ AMERİKALI[i] | Esat Özen
|
|
|
Yunus Emre
İlköğretmen Okulu (1960'larda) |
|
|
Yunusemre Öğretmen Okulu'nda (eski Çifteler Köy Enstitüsü) 1963-68
yılları arasında öğrenci idim. Köy Enstitüleri kapanmış, okulumuzun adı da
değişmişti. Buna rağmen eğitim sistemi ve müfredat Enstitülerin izlerini
taşımaya devam ediyordu sanırım. Yemekhane, çamaşırhane, fırın nöbetleri
vardı. Ekilen biçilen araziler, iş atölyeleri vardı. Tarım derslerinde ilk
yıllar yapılan çalışmalar angarya gibi gelirdi. Toprak bellemesi yapardık,
ama bir şey ekmezdik. Amerikalının gelmesi ile durum değişti. Önce
okulumuzun geçmişini öğrendik. Köy Enstitüleri öğretirken üreten,
üretirken eğiten okullarmış. Hocamız da bunu uygulamaya soktu. Tarımın
teorisini de işliyorduk. Ama derslerin çoğu arazide, bahçede, tarlada
geçmeye başlamıştı. Teorik dersleri sadace yağmur yağarken derslikte
görüyorduk. Aralık ayında kar altında çam fidanı diktiğimizi hatırlıyorum.
Durumdan yakınan hiçbir öğrenci de yoktu.
Okulda
haliyle sigara içmek yasaktı. Bazı hocalar koğuşlara, tuvaletlere baskınlar
yaparlardı. Amerikalı hocamız aldırmaz, sadece zararlarından söz ederdi.
Dışarda çalışırken teneffüs başlangıcını ıslık sesiyle duyurur, "Sigara
içecekler dere kıyısına gitsin, beni dinleyecekler buraya." der, ders harici
hayattan, dünyada ve Türkiye'deki güncel olaylardan anlatırdı. Amerikan
emperyalizmini, Vietnam'daki katliamlarını ilk ondan öğrenmiştik. Birgün
bir öğrenci Sosyoloji öğretmeninden duyduğu idealist bir yaklaşımı hocamızla
paylaşmak istedi. "Hocam, nesneler aslında yoktur, biz var olduklarını
düşündüğümüz için vardır.", dedi. Hocamız kuru bir dikenli bitkiyi sökerek
gösterdi. "Nasıl yani, şimdi elimdeki dikene sen yok mu diyorsun?" diye
sordu. Öğrenci, "Yok hocam, biz var diye düşündüğümüz için var." dedi. Hoca
dikenle dizine sertçe vurarak, "Ya şimdi?" diye sorunca, öğrenci hem kaçıyor,
hem gülüyor, hem de "Var hocam, var!" diye bağırıyordu.
Yine
bir Tarım dersinde bağ için belleme yapacaktık. Bel ve küreklerin kimisi
yeni, düzgün, kimisi de eski ve eğri büğrü idi. İyisini kapmak için dört bir
taraftan yığına doğru koşuşmaya başlayınca hocamızın sesi duyuldu: "Kuyruğa
girin, kuyruğa; medeniyet kuyrukla başlar. Hem iyi kötü ayrımı yapmayın,
herkes aletinin hakkını versin yeter." Tarım dersinde yazılı sınav notları
yanında arazi çalışması notlarımız da vardı. Hocamızın notları son derece
objektifti. Büyük ve güçlü öğrenciler diğerlerine göre geniş alan belleseler
de, hocamız gayrete, dikkate, özene değer ve not verirdi.
Giyim
kuşamda sade, basit ama temiz ve düzgün olmayı öğütlerdi. İleri sınıflarda
öğrencilerin kimi ders dışında kravatını çıkarır veya gevşek bağlardı. Öner
Ünalan bizim aynı zamanda sınıf öğretmenimiz olup bizden sorumlu idi. Tok
sesiyle, "Arkadaşlar, ben de kravat takmak istemiyorum ama, yönetmeliklere
uymamız gerekir!" diyerek ikna edici olmuştu. O zamanlar Cumartesi günleri
öğleye kadar ders olur, öğle yemeği sonrası okul önünde sınıf sınıf sıraya
girilir, müdür ve idarecilerden öğüt ve uyarılar alındıktan sonra İstiklal
Marşı okunup, dağılınırdı. Okul müdürü böyle bir günde sınıf öğretmenlerinden,
sınıflarının en iyi giyinen öğrencisini seçmesini istemişti. Hocamızdaki
isteksizliği farketmiştik. Ayrım yapmayı sevmezdi. Ama yine de birini
seçmeliydi. Beni işaret ederek, öne çağırdı. Haliyle ben de çok sıkıldım.
Bir taraftan da hoşuma gitmişti. Okulun verdiği elbiseler dışında takım
elbiseler diktirip, o yılların düzgün yakalı naylon gömleklerini giyen
arkadaşları değil de, okulun verdiği kahverengi tonlu basit takım elbisesi
giyen birini seçerek bir mesaj vermek istemişti hocamız.
* * *
Okulda
kapalı spor salonu yoktu. Beton zeminli açık basket sahasına daha sonraları
bir yenisi eklenmişti. Yeni gelen genç coğrafya öğretmeni bu sahalardan birine
tenis filesi çekip, bazı öğretmenlerle tenis oynamaya başlamıştı. Birgün böyle
bir müsabakayı arkadaşlarla izliyorduk. Tarım hocamız, kendisine boyundan ötürü
biraz da küçük gelen bisikleti ile geçerken, ağır ağır sürerek oyun alanına
yaklaştı. Yüzünde hafif alaycı bir ifade ile, "Amma da meraklısı varmış bu
asilzade sporunun." dedi, gülümsetti bizleri. Oynayanlar duyacak halde
değillerdi. Tam bu sözün ardından Coğrafyacı zor bir topa hamle yapmak isterken,
koşarak gelip Amerikalı hocamıza çarptı. Hocamız zor da olsa bisikleti ile
birlikte ayakta kalmayı başardı. Ardından ekledi, "İnsana çarpan bisiklet
görülmüştür ama, bisiklete insan çarpması ilk defa oluyor herhalde."
Kışın
bol kar yağışlı geçtiği yıllar, bahara doğru havalar birden ısınırsa, okul
arazisinin içinden geçen Seydisuyu deresi taşardı. Böyle bir taşkın olasılığı
beliren bir günlerde, hocamız zamana bağlı olarak su seviyesindeki yükselmeyi
gözlemleyip ölçerek, hangi saatte su baskını olacağını yönetime bildirerek
önlem almalarını sağlamıştı.
O yıllar
yemeklerimizin lezzeti ve besleyiciliği azdı. Yemeklerin yağlı sularına ekmek
banarak karnımızı doyurmaya çalışırdık. Hocamız, "Arkadaşlar, ekmek yemek,
hayvanların saman yemesine benzer. Besleyiciliği yoktur. Lezzetsiz de olsa
yemek yemeye çalışın." diyerek bizleri uyarırdı. Hatta örnek olmak için ekmek
seven bazı hocalara ekmeklerini verir, onlardan yemeklerini alırdı. Okulda o
yıllar Amerikadan gelen süt tozundan yapılmış sütler dağıtılırdı. İçmekte
zorlanırdık. Hocamız, "Arkadaşlar, ben bu adamları sevmem, ama sütlerine
bayılırım, protein kaynağıdır, içelim!" diyerek, öğrencileri teşvik ederdi.
Not:
Okulda bazı hocaların lakapları vardı. Hocamızın "Amerikalı" lakabı da
bunlardan biridir. Amerikada eğitim gördüğü için söylenmiş ve kalmıştı.
Hocamızı sekizinci ölüm yıldönümü yaklaşırken saygıyla anıyor, saygıdeğer
eşi Gönül Hocamıza da sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Öğrencisi,
Esat Özen / 6-7 Ocak 2019
i Esat Özen,
Öner Ünalan'ın 1963-69 yılları arasında tarım öğretmenliği yaptığı
Yunus Emre İlköğretmen Okulu'ndan (eski Çifteler Köy Enstitüsü)
öğrencisidir.
|
|